Yalnız Mükemmeller
Saçlarını ne güzel arkadan toplayıp
Bölümün zannımca en güzel tasarlanmış sahnesi, Tuna'nın, Gölge kılığında altüst ettiği Deniz, sinema salonundan kaçıp meydanda yere serbest düştüğünde, yani kendini betona bıraktığında, yanına koşup " mutsuzsun ama yalnız değilsin, yaralarını birlikte sararız" derken saçlarını arkadan topladığı ve sarıldığı sahneydi. Bir anlık kusur dışında da gayet iyi kotarılmıştı. Benzer bir diğer çok iyi sahne de, Yiğit'in ofisinde, Yiğit'in bağırıp azarladıktan ve Deniz'i altüst ettikten sonra Deniz'e sarıldığı sahneydi. Deniz iki aşka sahip ama aşksız, sağı solu denizle çevriliyken susuzluk çeken biri gibi.
Neşe Holmes ve Çc. Watson
Bölümde bir sürü "action" olay oldu. Sakin bir romantik komediye bu kadar heyecan sığdırabilmek bir başarı. Özellikle Flamingo yazı işleri müdürü Neşe'nin beklenmedik bir gelişmeyle (Deniz'in terfisi) olayların merkezine konuvermesi, bir dedektif titizliğiyle araştırmalara, soruşturmalara, takiplere girişmesi başka bir çeşni kattı diziye. Hele bir de artık pek tanık olamasak da Gazi'nin kendisine zaafı da devreye girip antin kuntin işlerinde Gazi de kendisine eşlik ederse, bir tür Sherlock Holmes ve Dr. Watson ikilisi olarak bize heyecanlar yaşatabilirler. Gerçi Neşe dedektif olalı, asıl sırrı hemen yakaladı ama henüz ilgilenmese de başka sırlar da mevcut. Dur bakalım.
Başka bir İrem
Neşe'nin bulduğu sır demişken, geliyoruz haliyle İrem'e. Az önce Deniz'in betona serbest düşüsü demiştim, manevi düşüş kısmını da İrem yaşıyor sanki. Sanki her bölüm İrem başka ne kötü bir şey yapabilir sorusuna cevap veriliyor. Geçen bölüm hastane entrikası yapmıştı, bu bölümde de Deniz'in istifa etmesini sağlamak gündeme geldi. Fakat bir de, Yiğit'le bir restoranda buluştukları sahnede, Yiğit Deniz'e "Anladım ki şu hayatta benim için bir tek sen varmışsın Deniz" diyerek şıpır şıpır ağlarken İrem'in kalkıp gidivermesi, Yiğit'i orada öylece tek başına bırakıvermesi. "İrem seninle vedalaşıyor muyuz?" diye sordurttu. Yani Deniz'e yamuk yapıyorsun, bari Yiğit'e yapma diyeceğim. Gerçi o da arada derede, huzursuz, vicdan azabı da yaşıyor, bu da onu ucundan kıyısısından azıcık da olsa iyi İrem yapıyor. Aşkı seçti ama Deniz'e ve Yiğit'e kötülük yaptığını düşünmese, Yiğit'i böyle ortalarda sürekli bırakıp gitmezdi. Tertemiz bir aşk yaşayabilseydi bambaşka bir aşık İrem görürdük herhalde, böyle tutuk, asık yüzlü, kaygılı, sevgilisinin yanında bir var bir yok bir İrem değil.
Deniz uykuda değil, uyanık
Deniz İrem'in intihara teşebbüsünden sonra Yiğit'le aşk defterini hepten rafa kaldırmış, açılmamak üzere kilitlemiş, çöpe atmış, artık ne demek uygun düşecekse ama şu hoşuma gitti: İrem'e "ben seni nasıl seviyorsam, Yiğit de öyle sevecek, sen de benim yerimde olsan aynı şeyi yapardın" derken, kameraya, bize, yani kendi içine dönüp, saçlarının arkasına saklanarak "öyle olduğuna inanmak istiyorum" demesi İrem konusunda her ne kadar bu kararı vermiş olsa da, aklını devreden çıkarmadığını, bilinçli bir tercih yaptığını, farkındalığının açık olduğunu gösteriyor. Çünkü şüphelenmesi için geçerli sebepleri var.
Yiğit Balcı, Ömer İplikçi
Bölümün gelişmelerinden biri de Yiğit'in Deniz sandığı İrem'in ailesi ile yani Deniz'in ailesi ile tanışma tekrarıydı. Yıllar sonra yeniden tanışma ya da hatırlaşma denebilir. Artık Deniz'in ailesi de olayları öğrendi, istemeseler de oyunun içindeler. Bu sahnede Yiğit Balcı'nın durumunu bir ara Ömer İplikçi'ye benzettim. Etraftaki herkes oyunu biliyor, arada gerçekler ağızdan kaçıyor, kahramanımız tuhaflığı fark edip soruyor, akıl bulandıran geçiştirici bir yanıt alıyor, herkes bir yalan için ağız birliği ediyor, o da üstünde durmamak zorunda kalıyor. İnsanın zekasını geriletir böyle bir yalan ortamına maruz kalmak. Yazık Yiğit'e.
Kaç yıl geçmiş aradan?
Gelelim başka bir heyecanlı sahneye ve gelişmeye. Bu bölümde Yiğit'in Los Angeles'te yaşayan amcasını gördük, amcası ve babasıyla ilişkisini öğrendik. Babasının Türkiye'de olduğunu da öğrendik. Ne yazık ki oğlu ülkeye dönmüş ve görüşmüyorlar. Dün akşam ekranda ilk bölümüyle Familya dizisi vardı ve orada da ailesini terketmiş bir baba söz konusuydu. Aradan da 14 yıl geçmişti çocuklarla hiç görüşmediği. Acaba Yiğit ve babası kaç yıl olmuş birbirlerini hiç görmeyeli. Süpriz ise, son sahnede havaalanında amcası yerine babasının çıkagelmesiydi.
Gölge'ye düşen Işık
Bölümün bir başka gelişmesi Gölge'nin üzerine biraz ışık düşmesiydi. Deniz Tuna'nın yazdığı kitaba bu mutsuz döneminde dört elle, bir kılavuza sarılır gibi sarılmış. Kitapla kendisini tanıştıran da Tuna. O yüzden Gölge hakkındaki muhabbetleri de birlikte ediyorlar. Tuna nihayet Deniz'e az da olsa kendini yani Gölge'yi açık etti. E sonuçta karşısındaki Deniz yani, kendisini Deniz'den mi esirgeyecek? Bu bölümde değilse de önümüzdeki yani 12. bölümde tam olarak Gölge olduğunu açıklıyor galiba.
Deniz olmuyorsa Okyanus
Tuna'nın halleri insana dokunuyor. Deniz'in onu odalarda yalnız bırakıp gidi gidivermeleri, umursamaz aldırmaz tavırları, kolayca haraketamiz konuşmaları, bağırıp çağırmaları... Duygulu, hassas, ince düşünceli bir adam Tuna. Giderek yalnızlığı konusunda seyirciyle dertleşmeye başladı. "Bir de esas kıza aşık, ciddiye alınmayan eleman var, ortamın neşesi" dedi kendisi için. Yani "forever kanka"lık iyiydi hoştu ama Tuna gibi bir adamın da daha yumuşak muameleye, şefkate hakkı var herhalde. Deniz, olmuyorsa, nehir, olmuyorsa ırmak, göl, yağmur, hatta belki bir okyanus, başka bir su bulsun kendine yani.
Yalnız Mükemmeler
İlk bölümde hikayenin en "zavallı"sı olarak bize sunulan karakter Deniz'di. En başarısız, en antipatik, en tuhaf, en bi baltaya sap olamamış. Gelinen noktadaysa üç tarafı yalnız mükemmelerle (İrem, Yiğit ve Tuna) çevrili, hepsinden daha güçlü bir Deniz var ortada. Belki de başkalarına acımaktan kendine acımaya fırsat bulamayan ve farkında olmadan bunun faydasını gören, öyle ya da böyle kimseyi acıtmadan ayakta durabilen bir Deniz.
Edit:
Geçen yazıda "aşk mı dostluk mu" sorusunu tartışırken bir süre önce yayınlanmış "Fenomen" yarışmasından bahsetmiş, yanındakini ya da karşındaki seçmekten bahsetmiştim. Aslında insan illa karşısındakiyle değil yanındakiyle de tamamlanır. Esas olan, hangi ortak paydada buluşacağını doğru seçmek herhalde. Cinsiyette buluşmak mı, başka değerlerde mi, onu seçmekle ilgili. - 1001 Tv