#KiralıkAşk Vol.24
Kiralık Aşk'ın yarın akşamki bölümünden herhalde birçok kiralıkçının kendine göre bir beklentisi var. Ben de gidişattan görünene göre uzak ihtimal olsa da, en çok Defne'nin Ömer'e sevgisinin farkına varmasını, bu sevgiiye tanık olmayı ve eğer bu farkındalığının yolu kıskanmasından geçecekse, en yalın haliyle Ömer'i kıskanmasını bekliyorum.
Neden uzak ihtimal? Çünkü Defne'nin kıskanmasına sebep olacak bir tek İz var ve Defne zaten öyle ya da böyle İz'i aşmıştı. Ama Ömer kıskançlığıa kapılacaksa, orada kapı gibi duran bir Deniz Tranba var ki, Deniz Tranba yeni (Balodaki dansta Ömer'de kıkançlığa dair bir dışavurum olmadı) , bu yüzden bir tık farklı.
Yani tercih etmesem de Ömer yine kendini Defne tarafından uzağa itilmiş hisseden, kıskanan, özleyen ve acı çeken taraf olacak diye tahmin ediyorum.
24. Bölümün başında Ömer rüyasında gördüğü eskrim sahnesinde bir şiir okudu:
"
Sevme beni göze güzel gözüken görkemim için,
Sevindiren gözüm ya da yüzüm için,
Ne de dışardan görünen hiçbirşeyim için:
Hayır, bir kalp için de değil değişmeyen!
Çünkü bunlar bozulabilir ve hastalanabilir:
Ayrılırsak biz ikimiz.
Sakla, gerçek bir kadın gözünü, onun için,
Ve beni hâla sev, neden olduğunu bilmeden!
Sebebin böylece yine aynı kalır
Hep benim üzerime düşmek için.
John Wilbye / Love Not me / Çeviren: Vehbi Taşar
Bundan altı yazı önce...
Ömer için şimdiye kadar "Ömer Defne'yi seviyor" dedim bir çok yazıda. Ömer Defne'yi teslim olarak seviyor, dedim. Ama Defne "Bana koşulsuz güvenmelisin. Sen şahane bir adamsın ama bazen de çok zorsun. Biz çok farklıyız." falan filan diyerek o teslimiyeti çatır çatır kırdı, tuz buz etti.
(Yani Defne'ye kalsa hal böyle de, Ömer yine onaracak o buzulu, öyle görünüyor.)
Defne Ömer'i teslim almak istedi. Aşka teslim olunsun ama bir zahmet teslim alınmasın. Özgürlük biterse aşk aşk olmaz. İki taraftan biri diğerini işgal ederse, aşk varsa da kalmaz. Kafeste aşk yaşamaz.
Geçen gün televizyonda bir sohbet programına denk geldim. Programın konuğu "Liyakat olmadan sadakat olmaz" mealinde bir söz söyledi. Buradaki durum da onun gibi. Sen aşka kapını aç, aşkı içeri al, evini kendini hayatını, zaaflarını vesaireni paylaş, evet ama önce bir zahmet, nasıl ki sokakta ilk karşına çıkana sonsuz aşkım demiyorsan, layık olanı ara, bul, sonra olacaksan teslim ol. Karşındakine de bu hakkı tanı. Güvenmek, teslim olmak Defne'nin anladığı gibi kestirme bir yol değil.
Bundan altı yazı önce, "Denize düşen Defne Deniz'e sarılır mı, Sude Helen'i Troya'dan attırır mı" başlığıyla yazdığım yazıda demiştim ki:
"Ayrıca keşke denklik falan olsaydı ama her ilişkide hani bir taraf daha fazla... İşte bunda da daha çok seven sensin Ömer. Sen "Defne işte" katındasın, ama Defne hâlâ sıfatlarda, iyi kalpli adam, güzel adam, zeki adam, falan filan fişman. Belki de Defne Ömer'i, kendisine ilgisini severek sevdi. Yani kendiliğinden değil. Ömer'in ilgisi hoşuna gidip... Tabii sonra tanıdıkça da üstüne yukarıda saydığımız maddeler. Ya Defne'nin aşkı bu masal için şu an için yetersiz, yani bir tür Kalp yetmezliği, ya da bu aşkı ifade edemiyor. Hele bir şu Nerimandı, yalandı vs. yükünü sırtından, omurgasından atsın, Defne Ömer'i ne kadar seviyor, daha net görülebilecek diye umulur, bakalım.
"
Ve işte Ömer bu şiiri okuduğunda, bu şiirle sevilip sevilmediğinden emin olamayan bir Ömer gördüm. Sevmeyi kendi sevdiği gibi bilen, sevdiği gibi sevilmeye bekleyen, sırlarla yalanlarla uzağa atılmayan, yakında tutulan, sevdiği kadında yuva bulan ve onun tarafından da yuva kabul edilmek isteyen bir Ömer.
"Sen şahane bir adamsın Ömer, beni kendine hayran bırakan tarafların" şeklinde, şekille değil. "Çok iyi görünüyorsunuz Ömer bey" diye değil. İyi kalbi için de değil. Şusu busu var diye, şöyle ya da böyle diye, manevi maddi etiketleri, sıfatları vesairesi için değil.
Defne içine düştüğü bu durumların kaynağı abisi Serdar'ı nasıl şöyledir böyledir diye değil, canı kanı ailesi olarak seviyor, hatta seviyorum bile demiyorsa, Ömer de ailesi olacaksa, öyle sevmesi, içselleştirmesi lazım. Ben seni çok seviyorum Ömer dememesi lazım, o "Çok" oraya fazla.
Bu aşk gerçekse, sıfatları aşıp özneye ulaşması lazım.
Ayrıca bir tartışmada iş konudan çıkarılıp hoop karaktere genellenirse, işte böyle kopma noktasına gelir. Bir de üstüne "Biz seninle çok farklıyız" dersen, onun kalkıp yürüyüp gitmesinden önce, sen sözünle onu çoktan göndermiş olursun.
İşte o yüzden Defne, bunca söz sana. Bir de üstüne karşındakini ne kadar yakıp yıktığını görmeden atarlanıyorsun ya. Yine de tabii ki, öğrenilmesi gerekenleri hep iyilik güzellikle, bol şansla, mucizelerle öğrenirsin inşallah, diyelim.
Bu yazıda zaman zaman bizi anan Yeni Türkü'nün o şarkısıyla veda edelim, selam edelim. Arrivederci...
Kimdi giden, kimdi kalan
Giden mi suçludur her zaman
Ne zaman başlar ayrılıklar
Dostluklar biter ne zaman
Aslında giden değil kalandır terkeden
Giden de bu yüzden gitmiştir zaten