1001 Tv > 1001 Yorum > Hüzün Tünellerinden Eller Havaya

Hüzün Tünellerinden Eller Havaya

Uzunçorap | 17.12.2015 | Kiralık Aşk
Kiralık Aşk

#KiralıkAşk Vol.25
Geçen bölüm gibi yine hafif mutlu, layt bir bölümdü. Bu bölüme kadar Ömer'in davranışlarını, hissettiklerini, birilerine bahsetmesine gerek kalmadan anlayabiliyordum, hissedebiliyordum. Fakat bu bölüm Defne'yi alt katta, yeni tasarımcı olarak gördüğünde tutunduğu pardon takındığı kayıtsız tavrı hiç beklemiyordum, şaşırdım. Kaç bölümdür hüzün tünellerinde kaybolmuş Ömer İplikçi'yi neredeyse hop eller havaya moduna geçmiş buluverdik. Aslında bu iki sebeple hoşuma gitti. Hem şaşırmaktan hoşlandım, hem de Ömer'in üzülmeyişine sevindim, rahatladım. Defne'nin 26. bölüm fragmanında "Yeter ya kendimi yıprattığım, düşün düşün manyağa döndüm" dediği gibi, Ömer de yeter artık, koyu acı çekmesin. 

 
Defne'yi de hem bu bölümde hem de fragmanlarda eski enerjisine yaklaşmış ya da yoluna girmiş gördüm. Başlardaki gibi, enerjik, saf, sakin, yumuşak huylu, Ömer'e ilgisini böyle yaşayan bir Defne. Kariyerindeki yükselişle birlikte karakteri sertleşen, zaten uzun süredir gergin olan sinirleri daha da gerilen, artan sorumluluk ve stresle daha gergin bir Defne'nin karşımıza gelme ihtimali vardı ama Ömer'in el durumu Defne'yi yumuşattı. Bir de kaç bölümdür yazıyorum, tüm tutarsızlıklar Defne'ye diye. bu bölümde Defne biraz eski haline döndü, Ömer de dizinin ilerlemesi için herhalde elzem lazım olan tutarsızlık yükünü omuzladı, dolayısıyla böylesi fena da olmadı, biraz dengelendi gibi durum. Defne'nin haddi hatırlatıldığında "Ömer Bey" demesine karşılık bu kez "Defne Hanım"ı duymasını da dengelerin yerini bulmasına iyi bir işaret kabul ediyorum. Yazılı olmayan kurallarda, iş yerlerinde vb. amirlerin memurlara bey ya da hanım kullanmadan isimle hitap ederken, memurların bu hakkı olmaması hoş mu, ne kadar hoş? Buraya bir soru işareti bırakıp geçelim.
 
Bir parantez açayım. Ömer Defne'ye bu "Geride bıraktık, kayıtsızım, üzülmüyorum" tavrını Defne istifasını verdiğinde de göstermişti ama o zaman bunun Defne'ye karşı bir maske olduğunu, Defne yanından gidip de Ömer yalnız kaldığında, acılı üzgün yani esas haline döndüğünde anlıyorduk ama bu kez bu tip işaretlere de rastlamadım. Bir de tuhaf bir ilişkileri var. Ömer sabah asansöre geliyor, Defne orada bekliyor, Ömer bir selam vermiyor, günaydın bile demiyor. Defne garibim sürekli tepkili. Defne olmasa belki de iletişimleri kopacak diyeceğim ama Ömer'in hali de hal değil, gelgitli. Neyse bu bölüm, ayrı gibi görünseler de birbirlerine yaklaştılar sanki. Ayrıca Defne'nin bu enerjik, vurgulu, hızlı hızlı makineli tüfek gibi konuşmalarından da hoşlandım. Defne bol bol konuşsun zaten. Ömer'in onu duymaya ihtiyacı var. Defne konuşmadı ya da konuşamadı, zaten sorunları da bundan kaynaklandı. 

Neriman, Necmi yüzünden, bir süredir Kiralık Aşk olayından iyice kopmuştu evet ama Ömer'i de hiç merak etmiyor, bir arayıp nasılsın demiyor. Halbuki Ömer'in ailesi ve en yakın akrabaları olarak, Necmi babası, Neriman da annesi gibi bir yerde. Bu Neriman'ı  dizi içinde pasifleştiriyor. Halbuki Neriman bu aşkın merkezindeyken gidişatına bayağı etki yapıyordu. Aksiyon al diyerek, Defne senden hoşlanıyor, benden sana izin, falan filan diyerek Ömer'i motive ediyordu. Defne'yi zaten sürekli yönlendiriyordu. Gerçi tüm yaptıklarını da berbat etti sonra ama bu aşkın rengi, coşkusu, enerjisi için Neriman'a garip bir şekilde ihtiyaç var. O sebeple fragmandan sinyali verilen "Volume 2" için umutluyuz, bakalım. 
 
Bu gelişinde acı çeken bir İz var ve bu bana acıklı geliyor. Onun ısrarcı olmaktan çekinerek yaklaşma çabaları ve her seferinde Ömer'e ulaşamayışı... Sırf onun için geldiği bu şehirde Ömer'in kendisiyle arasına koyduğu soğuk mesafe. Ömer bu kez daha soğuk İz'e. Sanki önceki İz arkadaşıydı da bu kız iş için gelmiş biri, bir çalışan. Böyleyken, böyle.
 
 
Yukarıda  "Hüzün tünelleri" deyince, usta müzisyen Kayahan için sevenlerine, yakınlarına sabır, kendisine rahmet dileğiyle, namı diğer "Adresim aynı" şarkısıyla veda edelim, selam edelim. Yine Ömer'den Defne'ye gelsin: Adresim aynı, kaderim aynı, günlerim aynı geceler aynı...
 

Özete göre Ömer tekrar çizebiliyor. Zaten bu bölümün sonunda da elindeki bandajı çıkarmıştı. Sonra fragmandan anlaşıldı ki, Passionis konkur için Chérie ile işbirliği yapma teklifinde bulunmuş. 2. fragman çıkmadan önce, o ingiliz firması iki firmanın tasarımlarını da beğenecek herhalde diye düşünüyordum, öyle değil ama böyle iş aynı yere vardı. Anlaşılan o ki, Ömer çizerek Defne'yi yenmek istemeyecek ve Cherie ile ortak bir üretim, birlikte çalışma gibi bir öneri getirecekler. Bu da Tranba'nın attığı kazığın batağından kurtulmak için birlikte çalıştıkları zamanların bir tekrarı olabilir. Gerçi onları izlerken kendi uykusuz, yoğun çalışmalarım aklıma geldiğinden mi nedir, romantizmden çok yorgunluk anısı var bende o sahnelerde ama bu kez üzerlerinde o kadar zaman baskısı olmadan, daha keyifli daha tatlı bir ortak çalışma olabilir.
 
Diyorum ya, bu dizide milletin yaptığı ufak ya da büyük yanlışlar, bu ilişkinin işine yarıyor diye. Sinan'ın kendisinden beklenmeyecek acayip çıkışı, yani senin yetiştirdiğin kız seni yeniyor diye Ömer'e hönkürmesi Ömer'in içinde zaten fışkırmaya hazır yanardağ krateri içindeki su kabarcıklarını coşturdu ve al sana cam, al sana elim ve al sana kan revan. Şu işe yaradı bu durum, Ömer'in elinin titremesinden Defne'nin haberi yoktu ve çizemediğini bilmiyordu. Bu şekilde durum somutlaşınca Defne de başka bir tavır alma gereği hissetti Ömer'e karşı. Gerçi şurası tuhaf. Yani elini cama sokmuş bir Ömer bahsediyoruz, Süpermen'den de değil. El uf olmuş yani. E naz mı yapıyor niyaz mı, Defne niye sen şimdi çizemiyor musun yani, kaç bakalım falan diye onu kışkırtıyor. El yaralandıysa, sargılı falan, kalemi rahat tutamıyorsa, sen kışkırtsan kaç yazacak, ne istiyorsun, acısını seninle mi yensin istiyorsun, ya da bu acının psikolojik olduğunu mu düşünüyorsun. Yani Defne esas sorunu biliyormuş gibi mesajlar yağdırdı, halbuki bilmiyordu.
 

Sinan demişken, devam, kısa bir zaman önce güvenmediği bir insana, yani Yasemin'e seninle rakip olmak şereftir falan filan diyerek iyiliğin sanki dozunu mu şaşırmış bir Sinan'la temas etmiş bulunduğumuz bir durumda, o Sinan birden Ömer'e içindeki rekabet duygusunun başka  bir yüzünü gösterdi. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu, bu ne Yasemin, bu ne Ömer. Yine de Sinan'ı işine karşı böyle tutkulu görmek hoşuma gitti. Şimdiye kadar daha teslimiyetçi bir Sinan vardı Ömer'e karşı. Halbuki ortaklar. Zaten Ömer'in İz'i Sinan'a sormadan çağırması da nahoş oldu. Gerçi Sinan da yine İz'le Ömer'e emrivaki yapıp biraz daha bizimle çalışacak demişti, İz'in ilk gelişinde. Ve Ömer Defne'ye yalancı çıkmıştı, İz yarın gidiyor demişken. Devam edersek, İtalyan konsolosluk davetinde de Sinyor Baggio'nun Sinan'a dair övgüleri, belki dizi başladığından beri Sinan için en önemli ve şaşırtıcı övgüler olmuştu. Krizlerden kurtardı bizi, zekâsıyla falan, bir şeyler demişti. Sonra Tranba krizi zamanında da Ömer tasarım işini üstlenirken tüm organizasyon, planlama, üretim hepsini Sinan üstlenmişti. Doğal olarak, onun işiymiş çünkü onlar. Ömer karışamamıştı oraya, Sinan beklenmişti işin akması için. Özetle, Sinan'ın iş için öneminin daha çok altı çizilmeli.


Ayrıca üstteki detaylar varken, Yasemin'in birden hop tasarım firması kurdum deyip bunu da mükemmel bir şekilde yapması diziyi pratik hayatla bağdaştıracaksak bir dehanın da Yasemin'de olduğunu gösterir. Eh, benzer benzeri çekermiş, neden olmasın, diyelim, devam edelim.

 

 

 

Oyuncu kadrosu Genel Bilgiler Haftalık Dizi Programı