1001 Tv > 1001 Yorum > Tuna'sız olmaz! Seviyor Sevmiyor'un 'seviyor' kısmı o

Tuna'sız olmaz! Seviyor Sevmiyor'un 'seviyor' kısmı o

Işınla Bizi Scotty | 3.10.2016 | Seviyor Sevmiyor
Seviyor Sevmiyor

Seviyor Sevmiyor'un senaryo grubu değiştiğinde, birkaç bölüm boyunca dizinin dengesi ciddi olarak sarsılmış; dengeyi sağlayan, her şeyi birbirine bağlayan o ortak duygunun, macunun kıvamı bozulmuştu sanki. Bütün karakterlere şefkatle yaklaştığımız, hep hafif bir gülümsemeyle izlediğimiz; gerginliğin olmadığı, rahatlatan, eğlendiren ve iç ısıtan dizi değişmişti. Uyarlama bile olsa, bir dizinin en önemli unsurunun senaryosu olduğuna bütün kalbimle inandığımdan, umutsuzluğa kapılmış ve diziden soğumaya başlamıştım. Ama bir önceki ve dünkü bölümle anladım ki o olumsuzluk, senaryo grubunun, yabancısı olduğu bir dünyaya ayak uydurmaya, karakterleri tanımaya çalışırken ufak tefek kazalar yapmasındanmış. Doğru kıvam tekrar yakalandı. Gerilim rayına oturdu. Gülümseme ve şefkat geri döndü. 

Elbette hâlâ gereksiz ya da temposu ve ritmi bozuk sahneler var. Ama iki saatlik bir romantik-komedi uyarlamasında müthiş bir zamanlama yakalayabilmek, işin doğası açısından imkansız olmalı. Örneğin; Yiğit ve Tuna arasındaki 'kahve içme' sahnesi o kadar yavaş, sessiz ve gerçek dışı görünen bir sahneydi ki, ikisinden birinin hayali olduğunu düşündüm ilk başta. (Bu arada yeri gelmişken, hayal sahneleri o kadar çok ki izlediğimiz şeyin hayal mi gerçek mi olduğuna karar vermek zor oluyor. Bu da diziye güveni ve konsantrasyonu olumsuz etkiliyor.) Tuna'nın ettiği 'ölürüm-öldürürüm' lafları, Yiğit'in alaycılığı... Kendi karakterlerinin dışında gibiydiler.
Diğer bir uzun ve gereksiz sahne de, yine Tuna ve Yiğit arasındaki 'hesap görme' sahnesiydi. Önce restleşmeler, sonra bilek güreşi, sonra bilardo, sonra dans ve karaoke... Şunu sadece dans ve karaokeyle sınırlı yapsak olmaz mıydı? Bir noktadan sonra durum, akla gelen bütün ilginç ve eğlenceli fikirlerin ortaya döküldüğü, kontrolden çıkmış bir şeye dönüşmüş gibiydi.
 
Bu ufak-tefek olumsuzlukların dışında bölümün tamamından çok hoşlandım. Deniz bütün samimiyetiyle herkese yardım etmeye, faydalı olmaya, doğru davranmaya çalışırken o kadar sevimli ve tatlıydı ki, hem artık onu sevmediğine inanmaya çalıştığı Yiğit'i hem de aşkına karşılık vermeyeceğine inandığı Tuna'yı her dakika kendisine daha çok çekiyordu. Hem Tuna ve Deniz arasındaki arkadaşlıkla karışık, samimiyeti de gerilimi de artan ilişki hem de Yiğit'le Deniz arasındaki çok saf, masum ve güçlü köklere uzanan, kalplerini her geçen gün birbirlerine daha çok açtıkları ilişki o kadar güzel yazılıyor, çekiliyor ve oynanıyor ki hangi ikiliye daha yakın hissettiğime karar vermekte zorlanıyorum. Oyuncu olarak, Zeynep Çamcı'nın hem Yiğit Kirazcı hem de Gökhan Alkan'la kimyası o kadar güçlü, enerjisi öyle uyumlu ki hangi ikilinin sahnesine geçsem onun büyüsüne kapılıyorum. 
 
İlk bölümü hatırlıyor musunuz? Deniz herkesin görmezden geldiği, kimsenin saygı duymadığı, mahalledeki komşularının tuhaf bulduğu, garsonluk yaptığı yerde müşterilerin istemediği kişiydi. İrem herkesin hayranlık duyduğu, becerikli, başarılı, güzel ve sevimli arkadaş; Yiğit çok başarılı, otoriter, karizmatik, yakışıklı patron; Tuna havalı, enerjik, sevimli, komik ve çekici iş arkadaşıydı. Şu an geldiğimiz noktada ise, onlarla tanışırken pırıltılarından gözlerimizin kamaştığı, Deniz'in dışındaki  bütün bu karakterler tek tek yaldızlarını döktü ve kabuklarının altından kendilerine ait trajedileri çıktı. Yiğit kilo sorunu yüzünden itilip kakılmış, babası tarafından terk edilmiş, annesi gözlerinin önünde ölmüş küçük bir oğlan çocuğu aslında. İrem annesini kaybetmiş, babası tarafından dışlanmış, en yakın arkadaşı Deniz dışında kimsesi kalmamış küçük bir kız. Tuna bir anne-babaya bile hiç sahip olamamış, yetimhanede kendisine 'Gölge' adında bir arkadaş uydurmuş, yapayalnız bir çocuk. İçlerinde sevgiyle, ilgiyle büyütülmüş; yakın dostalar ve aileyle mutlu bir çocukluk geçirebilmiş olan sadece Deniz. Bütün o çocuksu görüntüsüne ve tavırlarına rağmen, en olgunlaşmış olan da o belki de (Tuna da en yakın ikinci sanırım). 
 

Bu kalpleri kırık çocuklara karşı hep şefkat duyuyoruz izlerken. İrem, en yakın arkadaşının çocukluk aşkını elinden almaya çalışırken de Yiğit kibirli-gudubet bir adama dönüşüp etrafa bağırıp çağırırken de... Her hikayede birilerinin mutlaka 'kötü' olması, düşmanı temsil emesi gerekmiyor. Olayların siyah-beyaz, insanların iyi-kötü olarak ayrılmadığı; herkese biraz hak vereceğimiz, herkesi anlayacağımız, hiçbirine kıyamadığımız daha derin ve gerçek hikayelere de ihtiyacımız var. Seviyor Sevmiyor gibi... Bu dizinin, karakterletini eksi ve artılarıyla, iyi ve kötü yanlarıyla ortaya koyan gerçekçi halini seviyorum. Bu yüzden İrem'in Yiğit'i kazanmak için herşeyi yapmaya göze alan; hayatındaki anlamlı ve derin tek şey olan Deniz'le arkadaşlığını böylesine kolayca harcayan, entrikacı bir karaktere dönüşmesini de kabul edemiyorum. Özellikle iki bölüm önceki intihar numarasından söz ediyorum. Hayatında ilk defa bulduğu aşkın onu allak bullak etmesini anlarım ama biraz daha vicdan azabı, karasızlık, çaresizlik görmeliyiz sanki. 'Biz niye hiç beraber bir şey yapmıyoruz artık?' dediğinde Deniz ve Tuna'nın arasını yapmaya çalışan İrem'i değil de Yiğit'e Deniz'den hemen özür dilemesini söyleyen İrem'i bu hikayeye daha çok yakıştırıyorum.

 
Entrikadan söz açmışken; biz en son İrem, Neşe'nin şantajına karşı şantajla cevap verdiğinde, Neşe'nin Deniz'in işten ayrılmasının İrem'in de işine geleceği imasında bırakmamış mıydık konuyu? Neşe bu bölüm neden birden İrem'e işbirliği yapmayı ve kamerayla ona ofisi izletmeyi teklif etti? Evet, bu durum İrem'e Deniz'le Tuna'nın arasını yapma fikrini verdi ve fragmanda gördüğümüz kadarıyla, Yiğit ve Deniz öpüşmesinin görülmesini sağladı ama Neşe'nin amacı neydi bu tekliften? Bu hareket senaryoda birşeylere yol açabilmek için kullanıldı anlaşılan ama çok iyi kurulduğunu, işletilebildiğini düşünmüyorum.
 
Dizinin şu anda sahip olduğu mizah-romantizm-dram-gerilim dengesinden çok memnunum; (birkaç uzun ve zorlama sahne hariç) hiç sıkılmadan izledim bölümü. Hatta açıp tekrar izlemek istediğim sahneler var. Ama Tuna gidince o mizah, dram ve romantizm dengesi bozulmaz mı? Tuna gidince? Yok, olamaz! Tuna'sız olmaz! Seviyor Sevmiyor'un 'seviyor' kısmı o. (İşin aslı, belki Deniz'e özletir kendisini ama bizden o kadar uzun ayrı kalacağını sanmam ;) 

 

Oyuncu kadrosu Genel Bilgiler Haftalık Dizi Programı