1001 Tv > 1001 Yorum > Okyanusa Yüzme Bilmeden Atlamak

Okyanusa Yüzme Bilmeden Atlamak

Uzunçorap | 16.09.2016 | Seviyor Sevmiyor
Seviyor Sevmiyor

Aklımda Kalan Sahneler

Bölümden aklımda kalan sahneler: Ofiste, Yiğit'in oda kapısının önünde, Deniz, Yiğit kendini çatıdan atacak zannettiği için şıpır şıpır ağlarken, Yiğit'in şefkatle onun yanaklarını silme sahnesi (O güzelim sahne devamında Deniz'i böyle gözü yaşlı bırakıp gitmesine inanamadım.)
Park, akşam. Tuna babası yerine koyduğu heykelle dertleşmişken ve duygusal olarak hassas bir zamanındayken, kendisini soymak isteyen hırsızların onu zorlamasıyla mecburen onları pataklama sahnesi... (Bu parka  gece yakışıyor)
İrem'in hastanede, üst kat penceresinden, kurtulduğunu öğrendiklerinde aşağıda sevinçle birbirine sarılan Deniz, Tuna, babası Orhan ve üvey annesine buzdan soğuk bakışlarla, korku filmi gibi baktığı sahne... 
Neşe Hanım'ın, Deniz'in terfi almasından sonra hırs ve endişeyle internette geçmişini araştırırken, web sayfasında onun ve Yiğit'in okul fotoğraflarını yan yana gördüğü sahne.  Tüm geçmiş hikayeyi açıklayan ve özetleyen.
 
  
Yiğit bir emanetti
İrem... Nerede ilk bölümlerde yalan söyleyemediği için, telefonda Yiğit  "Buluşalım, görüşelim" falan dediğinde, ne diyeceğini bilemeyip Deniz'den azar işiten, yalan söyleyemediği, bahane uyduramadığı için Yiğit'e habire "olur" deyiveren, aklı entrikaya basmayan, Deniz'i kendinden bile çok seven İrem... Ve nerede şimdiki bencil, entrikacı, soğuk bakışlı, duygusuz İrem... 
Arada çok fark var, bu farka ikna oluyor muyum, emin olamıyorum. İkna olduk ya da olmadık, gelinen noktada duruma bakarsak: şimdi İrem'in derin bir şekilde sevilmeye çok ihtiyacı vardı, bulduğu okyanusa yüzme bilmeden atladı. Kendi içinde haklı da olsa, öte yandan, İrem, Deniz'i en yumuşak yerinden, en zayıf olduğu yerden yaraladı aslında. Deniz diyor ki O'na, "ben çirkinim, kimse beni beğenmiyor, Yiğit yanımdan geçti, beni görmedi bile, sen görüş, bir iki buluşma idare ediver." Yani eğer ki bu kadar samimi olmasalardı bir kızın diğerine zor yapabileceği bir itiraf. Sonra ne oldu, sen sana verilmiş emaneti, emaneti verenin en yaralı yerine sapla. Yani Yiğit bir emanetti. 
 
  
Aşk mı Dostluk mu? Kadınlar ve Erkekler
Fakat bu sadece İrem'e has bir özellik mi, aşkı dostluğun önünde tutmak... Örnekler öyle çok ki, oklar aynı şeyi gösteriyor, aşk kadınlar için çoğu kez dostluktan daha önemli. Deniz de İrem'e en başta bunu hissettirmişti, Yiğit İrem'den daha önemliydi. İşte İrem de aynı şeyi hissetti, Yiğit Deniz'den daha önemli. Örnekler çok olunca bireysel değil, yapısal ya da kültürel bir şey mi diyor insan. Kadınların aşık olunca bu aşkı hayatlarının merkezine koydukları, erkeklerinse hayatlarını değiştirmeyip, aşkı bir yerinden ekledikleri söylenir. Tv8'de Fenomen diye bir yarışma vardı ya bu sene, orada erkekler ve kadınlar arasındaki farklılık çok barizdi. Doğal bir birlik vardı erkekler arasında. Tartışıyorlar, kavga ediyorlar sonra bir yerden yine sağlıyorlardı o birliği.  Sanki içlerinde bir pusula varmış, görünmez bir kural varmış gibi: "Biz erkekler olarak, öncelik olarak birbirimizi tutacağız." Kızların arasındaysa iyi geçindikleri zaman bile pek birlik olmadı ki aslında erkeklerle tartışmalarında falan genelde kızlar haklıydı bana göre ama erkeklerde sanki "Arkadaşım ne derse doğrudur, sonuna kadar yanındayım" gibi bir tutum vardı ve sesleri birlikte ve kuvvetli çıkıyordu. Hepsi için demiyorum, genel eğilim böyleydi. Bu sene çok satan bir kitap var ya, Homo Sapiens diye, o kitabın yazarının bir röportajını okumuştum. İlginç bir şeyden bahsediyordu, diyordu ki, 1 insanı ve 1 maymunu bir yere koy, maymun insanı yenebilir ama 100 insanı ve 100 maymunu koy, insanlar maymunları yener, çünkü birlik olabilirler, birlikte hareket edebilirler. İşte toplumdaki erkek egemen durumun, insan denilen türün iki cinsiyeti arasında, erkekler arasındaki bu "birlik" duygusunun daha kuvvetli olmasından  kaynaklandığını düşünüyorum. Erkekler için bir kural gibi, erkek mi kadın mı erkek. Kadınlar için böyle bir kural yok. Dahası erkek için aşk mı savaş mı desen, sanki çoğunluğu karşısında/onu tamamlayan kadını değil, yanında çarpıştığı silah arkadaşını seçer. Yani yapısal bir şey mi bu, yoksa dünyada savaşla geçen yılların yüzyılların getirdiği bir şey mi... Belki dünyaya barış hakim olsa zamanla öncelikler değişir. Neyse ne diyordum, işte İrem ve Deniz'in yaşadığı bu olabilir,  aşk mı dostluk mu, cevap aşk. Aşktı daha doğrusu, bu bölüme kadar. Deniz aşkından dostu adına vazgeçti. Fragmanlardan da görüyoruz ki, artık sana karışmıyorum, gözüme görünme de ne yaparsan yap, gibi bir vazgeçiş de değil, İrem için kendi ailesini bile organize edecek kadar vazgeçti. Deniz doğru mu yapıyor.. Sanmıyorum. Zaten insan olarak Yiğit'i harcamaya başladı bu durumda. Yiğit kandırılıyor.
 
Neden?
Neden İrem'e duygularını Deniz'e video çekip anlat diye fikir veren Tuna, bu güzide fikrini Deniz'e de Yiğit'e gerçeği söylemesi için vermedi? Mektup falan değil, çekseydi Deniz video, koysaydı masasına Yiğit'in. İşte bu kadar. Tuna tüm sevgi dolu kalbine rağmen acaba bir şeyleri frenliyor mu, ayakları geri geri mi gidiyor ne yapıyor, ya da söz konusu Deniz olunca kafası mı tam çalışmıyor. :)
 
 
Geyik Tuna, Robot Yiğit, Sakar Deniz
Tuna da eskiden daha muzipti, sözleri cümleleri daha komikti. evet yaklaştıkça, tanıdıkça dışarıdan pırıl pırıl, kusursuz, dünya mutlusu görünen kişilerin acıları görünmeye başlıyor ama Tuna yine hayata mizah tarafından bakmaya çalışan Tuna'yı korusa. Tuna'nın mizahı, Yiğit'in bazen ortaya çıkan robot gibi soğukluğu, Deniz'in uyumsuz beceriksiz halleri dizinin komik tarafını sağlayan kısımlar.
 
  
İrem nasıl kendini temize çeker?
Dizi hikaye olarak, yukarıdan kuşbakışla, beklediğim gibi, İrem ve Yiğit'in ilişkisinin devamı üzerinden ilerliyor. İstediğim Yiğit'in Deniz sandığı İrem'e rağmen, İrem'i bırakıp asıl Deniz'i seçebilmesiydi, hala da öyle. Fakat Yiğit gibi vefalı, sevgisine ve geçmişine sadık biri için aslında bu kendisiyle epey çelişmesi ve değerlerinden vazgeçmesi demek. O yüzden buradan hem Yiğit'in bu değerlerini yozlaştırmadan hem de Deniz'le aşkını kurtaran bir çıkış düşünmek lazım. Bu da İrem'i bırakmayan ama yanında mutsuz olmaktan kurtulamayan bir Yiğit'le olur. İrem de zaten Yiğit'in onu Deniz sanıp gösterdiği sevgiye, ilgiye kapılmıştı. Dolayısıyla artık Yiğit'ten bunu bulamayınca belki daha fazla bu oyunu sürdürmek istemez, sevenleri kavuşturur. İşte bu da İrem'i temize çeker.
 
 
Dördünün Hikayesi
"Seviyor Sevmiyor" başta sadece Deniz'in hikayesi gibiydi ama bakıyorum da, işte İrem'in de hikayesi, Yiğit'in ve Tuna'nın da. Yine de acaba Deniz ve Yiğit'li sahneler mevcut durumdan biraz daha mı çok olsa. Yani biraz daha merkeze yaklaşsa. Bir de Tuna'nın annesi Asena Hanım değil miydi? Sanki geçmiş bölümlerden birinde ikisini bu minvalde bir konuşmada görmüştük, aa demek Tuna'ymış demiştik. Hangi bölümde hangi sahneydi, koydunsa bul. Fakat Tuna'nın son anılarında Asena Hanım'a yer yok. E nedir bu peki?
 
 
Yok artık
Bu bölümde Yiğit'in Deniz'e o psikolojik zorluklar, intihar girişimi vs. hepsi senin dikkatini çekebilmek, kendimde tutabilmek içindi gibi bir şey dedi. Olmadı. Yani hikayenin sonrası için, evet İrem'e bir kapı ve bir anahtar verdi ama hikayenin öncesini de havaya uçurdu. Birden koca bir psikolojik dünya ve ilişki, puf, hepsi bir ilgi çekme şeysi miymiş. Yok yapmayın. Şahsen yalan söylemeyen, acılarında içten, kırılgan Yiğit'e daha sempati duyuyorum. Gerçekten acı çeken birinin acıyı bile isteye  (altını çiziyorum) kullanabilecek kadar dalga geçebileceğini (hafife alabilecek demiyorum) sanmıyorum. 
 
 
Bu bölüm önceki bölümden biraz daha az keyif aldım. Fakat umutla önümüzdeki maçlara bakacağız. Daha çok Yiğit-Deniz sahnesi, daha muzip Tuna, daha iyi kalpli İrem...  Bizim takımın taktiği bu... - 1001 Tv
 

 

Oyuncu kadrosu Genel Bilgiler Haftalık Dizi Programı