Netflix'in yeni orijinal dizisi Zeytin Ağacı etkileyici konusuyla olduğu kadar replikleriyle de dikkat çekiyor. Dizden öne çıkan replikleri sizler için derledik.
Geçmişimiz, bir hatırlasak da hatırlamasak da bir yerlerde kayıtlı olabilir mi? Nasıl ki bir kara kutu ne kadar darbe alırsa alsın içindeki bilgiler kaybolmaz, geçmişimiz de öyledir. Tatlar, kokular, anlar bir gün tekrar hatırlanmak üzere en doğru zamanı bekler. (1. bölüm - Ada)
Hayatımızda bazı şeyleri tekrar tekrar yaşıyorsak ya da hep aynı döngü farklı şekilde karşımıza çıkıyorsa, buna geçmişimizden gelen bilmediğimiz bir yara sebep olabilir mi? Geçmiş deyince sadece kendi geçmişimiz gelir aklımıza. Oysa büyük annelerimiz, büyük babalarımız ya da onların anne-babaları da bizim geçmişimize dahildir. Sizce sağlık sorunlarımız, darmadağın olan ilişkilerimiz, maddi ve manevi kayıplarımızın altında kuşaklar öncesine dayanan bir yara olması mümkün mü? Ve sadece o yarayı görüp kabul ederek bütün bunları değiştirebilir miyiz? Geçmişin bizi ne kadar etkilediğini bilseydik onunla yüzleşmekten yine de kaçar mıydık? Ya da biz kaçsak bile o bizim peşimizi bırakır mıydı? (2. bölüm - Ada)
Kabul edilmeyen geçmiş kendini başka nesillerde, başka suretlerde tekrar eder. Aslında bu sanıldığının aksine olumsuz değil, yaşamı sürdürebilmemiz için son derece gerekli bir mekanizmadır. Çünkü bizden önce karanlığın içinden geçenler bize oradan çıkmanın yolunu da gösterirler. Geçmişi kabul etmek bugünkü tercihlerimizi de değiştirir. Peki tercihlerimiz değişirse geleceğimiz de değişir mi? (3. bölüm - Ada)
Farz et ki bu zeytin sensin, bu da senin soy ağacın. En kökten yukarı doğru gelip seni besleyen damarlar var. Bu damarlar hikayeler taşıyor, acılar taşıyor. Zenginlikler ve hazineler taşıyor. Annen, onun annesi ve onun annesi, birbirinize görünmez bağlarla bağlısınız. Bu bağı yok saymak kendi dişi yanına küsmek olur. Dişi yanın senin yaratıcı yönün, şefkatin, sevgiyi alabilmen ve verebilmen demek. (4. bölüm - Zaman)
Yıllar önce yakılmış bir ateşin bugüne kadar yandığına inanmak zor, değil mi? Peki ya vaktinden önce sönmüşse o ateş? Geriye sadece koyu bir duman kalmışsa? Mümkün müdür o küllerden yeniden doğmak? (5. bölüm - Ada)
Biz seninle sığınak gibiydik, birbirimiz için. Yağmur yağsa beraber ıslanırdık. Ya da ıslanmaz, birlikte eğlenirdik. Biz iyiydik... (5. bölüm - Selim, Ada'ya)
Büyüklerimizden biri haksızlığa uğradığında, bazen kendimizi onun olduğu duruma düşürürüz. "Bak, ben de senin gibiyim. Tıpkı senin gibi mahkumum. Senin gibi evladımdan ayrıyım. Senin gibi kurbanım. Tıpkı senin gibi kayıplarım var." diyerek onu onurlandırmak isteriz. Tabi ki farkına bile varmayız öyle davrandığımızın. Oysa bu döngüden çıkmamız mümkündür. Çünkü bu onların yaşam planıydı, bizim değil. (5. bölüm - Ada)
En güçlü bağlar, doğmamızı sağlayan insanlarla aramızdaki bağlardır. Kaç yıl geçerse geçsin, kaç ihanet yaşanırsa yaşansın, ailede ne kadar mutsuzluk olursa olsun önemli değil. Kendi irademiz pahasına bile olsa onlarla bağımız devam eder. Geçmişle bağımızda kilitlenip kalmış her şey bugünkü hayatımızda bir şekilde görünür olur. Belki de şans ya da şanssızlık dediğimiz her şey geçmişte atılmış ya da atılmamış adımların sonucudur. (7. bölüm - Ada)
Ben de işte aynı senin gibi bir adamı sevdim baba. Göçebe, nerede kökleneceğini bilemeyen... (7. bölüm - Ada)
Biz o gün yıllar önce yaşanmış bir kaybın yasını tuttuk beraber. O doğmamış bebeğin güneşle, toprakla, hava ve suyla buluşmasını dileyerek onun için bir ağaç diktik. (8. bölüm - Ada)
Hayat kısa, narlar çürüyor. (8. bölüm - Fiko)
Dünyaya gelmek bir seçim mi? Ve dünyaya gelirken ailemizi seçmiş olabilir miyiz? Genlerimiz, atalarımız sorunlarımızın hem kaynağı hem de çözümü olabilir mi? (8. bölüm - Ada)
Güçlü bir kadın görünce sudan çıkmış balığa dönüyoruz işte. Yani, sanki ona yetmezmişsin gibi bir his var ya, onu diyorum. O korkular, kafandaki kuruntular falan... 'Güçsüz hissedemezsin, eksik hissedemezsin, hemen façanı düzeltmen lazım...' Kime, ne ispat ediyorsak? Belki de Sevgi sadece sevilmek istiyordur, Fiko. (8. bölüm - Toprak)
"Affetmek" demeyelim de ona "kabul etmek" ya da "bitirmek" diyelim mesela. Çünkü affetmek dediğin zaman, kendimizi birilerinden daha üstün bir seviyede tutuyormuşuz gibi oluyor. Biz kimseden üstün değiliz, değil mi? (8. bölüm - Zaman)
Asıl mesele bu mu yoksa onun bugüne ne taşıdığı mı? Senin avucunda ne var, Ada? Geçmişini öfke yüklü bir küfe gibi sırtında mı taşıyacaksın, yoksa küfenin içinden sana gerekli olanları alıp kendine yeni bir yol mu açacaksın? (8. bölüm - Zaman)