İki süper kahramanının düşündürdükleri
Netflix'in Çağatay Ulusoy'un başrolünde yer alacağı, İstanbul'da geçen, fantastik bir dizi yapacağı duyulduğunda müthiş heyecanlanmış ve sabırsızlıkla beklemeye başlamıştım. Dünyanın en büyük ve en popüler eğlence platformu ülkemizde geçen; bizim oyuncularımızla, bizim yaratıcı ekiplerimizde, bizim dilimizde çekilecek bir işi dünyaya sunacaktı. Kişisel zevkime hitap etmesi bakımından türünün fantastik drama oluşu da ayrıca heyecan vericiydi benim için.
Dizinin çekimleri gerçekleşti ama yayın tarihi bir türlü netleşmedi. Çekilen sahnelerin beğenilmediği, sonuçtan memnun olunmadığı gibi türlü söylenti yayıldı. Nihayet 2018'in bitimine iki hafta kala The Protector - Hakan: Muhafız platformdaki yerini aldı. Gecikme ve söylentiler biraz heves kırsa da yayın gününde merakla başına oturdum ve iki gün içinde tüm bölümleri izledim. Ne var ki hakkında yazmaya karar verebilmem bir ayımı aldı. Lafa neresinden başlayacağımı, neden söz edeceğimi bilemiyordum. Bütün sezon, hiç zorlanmadan ve sıkılmadanbir çırpıda bitmiş olsa da genelde çok da olumlu konuşamayacağım, övgüden çok yergi içeren bir yazıya girişmeye çok iştahım yoktu.
İstanbul fantastik bir hikayeye konu edilmeye çok uygun bir şehir elbette. Bu bakımdan hikayenin geçtiği sahnenin İstanbul oluşu memnun edici olsa da ilk kareden finale kadar tüm bölümler turistik bir tanıtım filmi havasındaydı çoğunlukla. Yan karakterler için ilgi çekici diyebilmek mümkün olsa da, ana karakterimiz Hakan hiçbir yeteneği, belirgin bir özelliği olmayan, son derece sıradan bir gençti. Ana karakterin hikayeye bu şekilde başlamasında yanlış bir şey olmasa da dizinin en büyük sorunlarından biri Hakan'ın bütün bir sezonu hiçbir gelişim ve dönüşüm geçirmeden tamamlamasıydı. 'Sadık olanlar'dan aldığı son derece yüzeysel ve göstermelik süper kahraman eğitiminden söz etmiyorum; yaşanan onca ölüm, görevi ve kendi kimliğiyle ilgili öğrendiği onca şey, girip çıktığı onca maceradan sonra Hakan'da biraz bile olgunlaşma, gelişme görmek mümkün değildi. Bütün olan biten İstanbul'u düşmanlarından korumak için oluyorken final sahnesinde bile Hakan bu şehri korumaya yönelik bir nebze olsun sorumluluk duygusu ya da bağlılık duymuyordu.
Netflix'in şimdiye kadar en beğenilen projelerinden olan Marvel's Dardevil, verdiği uzun aranın ardından geçtiğimiz sonbaharda üçüncü sezonuyla ekran geldi. Hem kişisel fikrimce şu ana kadarki en iyi sezonuydu Daredevil'in hem de en iyi eleştirileri aldığı sezondu. Yine hiç sıkılmadan, bir bölüm bitmeden merakla diğerini açtığınız akıcı bir Netflix işi olmasının yanı sıra, uzun zamandır gördüğüm en iyi karakter çalışmalarını barındıran, derin, katmanlı ve son derece ustaca çekilmiş bir dramaydı. Mevcut karakterlerin geçmişlerinin yanı sıra, diziye bu sezon katılan yan karakterlerin hikayeleri öyle bir içine çekiyordu ki izleyiciyi, insan her bir yan hikayenin başlı başına bir sinema filmi olmamasına hayıflanıyordu bile. Daredevil'in baş düşmanı Fisk'in planları öyle ince hesaplanmıştı ki çok sayıda FBI ajanını manipüle ederek avucunun içine aldığını izlerken aslında manipüle edilerek yönlendirilenin izleyici olduğunu hayranlıkla fark ediyordunuz.
Ne var ki bu harikulade sezona rağmen Netflix, aniden Daredevil'i sonlandırdığını, üçüncü sezonun Netflix'te yayınlanacak son sezon olduğunu duyurdu. Dizinin hayranlarında büyük bir şok etkisi yaratan bu karar tartışılmaya başladı. Disney'in, telifi kendisine ait olan Daredevil'i yeni kurduğu dijital platformda yayınlamak istemesi pek çok kişinin inandığı sebepti. Bununla birlikte dizinin son sezonun Netflix'i tatmin edecek kadar izlenmemiş olduğu haberleri de dolaşıyordu ortalıkta. Screenrant.com'un açıkladığı, resmi olayan sayılara göre Daredevil'in üçüncü sezonu, ilk haftasında önceki sezona göre %57 daha az izlenmişti ve Netflix için böylesi maliyetli bir prodüksiyonu sürdürmek anlamlı değildi.
'Başarı' hedefine ulaşmaksa, tv yayıncılığı anlamında ise hedef kitleyle tam olarak buluşabilmekse, evet Hakan: Muhafız daha başarılı. Süper kahraman hikayeleri, 'eğlence' sınırları dışına çıkmayacak bir ölçüde derin ve duygusal olabilen çocukluk travmalarını kabul ederken, sarsıcı bir gerçekçilikteki karanlık karakter gelişimlerine izin vermeyecek bir tür. Bu nedenle, ait olduğu türden beklendiği gibi, Hakan: Muhafız'ı izlerken hangi duygu içine girerseniz girin, sonuçta eğlence sınırları içinde kalıyorsunuz. Daredevil ise tüm karakterleri ve onların içine düştükleri çıkmazlarlarla, insanın en karanlık köşelerini işlerken, nihayetinde bir süper kahraman hikayesi olduğundan 'sıkıcılaşmamak' adına aniden bu zeki ve karmaşık karakterleri tekme-yumruk kavga ettirmek zorunda kalıyor. Türün hayranları katılmayacaklardır belki ama Netflix'te üç sezon boyunca izlediğimiz Daredevil ince ve derin senaryosu, karanlık ve gerçekçi dünyasıyla, ait olmaya çalıştığı türün çok ötesinde bir proje. Kabına sığamayan bir içeriği olduğu ve eğlence beklentisindeki izleyiciye ağır geldiği içinse başarılı değil maalesef.