Uyumsuzlar sistem dışına mı?
Işınla Bizi Scotty |
28.04.2020 |
Aşk 101

'Bu çocuklar sadece lise hayatına uyum sağlamakta zorlanıyorlar. Sığamıyorlar bu dünyaya ve bence bu cazalandırılmamalı.'
Burcu Öğretmen'in disiplin kurulunda 'en kötüler'in okuldan atılma oylamasında, onlar için söylediği bu cümleler Aşk 101'in konusunu ve dizinin söylemek istediğini özetliyor aslında. Sadece farklı olduğu ya da hayat onlara zor koşullar sunduğu için sisteme uyum sağlamayanlar, sistem dışına mı atılmalı?
Dizi her ne kadar günümüzde, 30'larında bir kadının metruk bir eve gelişiyle başlasa da asıl hikayemiz 1998 yılında bir lisede geçiyor. Tepebaşı Anadolu Lisesi'nin en sorunlu bilinen 4 öğrencisi Eda, Kerem, Osman ve Sinan, bir münazarada ortalığın birbirine girmesi sonrası disiplin kuruluna sevk edilir. Okuldan atılmaları bir kişinin, Burcu Öğretmen'in karşı oyuyla engellenir. Ne var ki Burcu yakında Trabzon'a tayin olacaktır. Bu dört öğrencinin okuldan atılmamalarının tek yolu Burcu'nun kalmasını sağlamaktır. Bunun için bulabildikleri çözümse onu birine aşık etmektir.
Sorunlu gençlerin otoriteyle mücadelesi bilindik bir konu. Bununla birlikte, okuldan atılmalarını engellemek için öğretmenlerini aşık etmeye çalışmaları ve daha önce birbirlerini doğru düzgün tanımıyor olsalar da, bu süreçte yakın dostlar haline gelmeleri oldukça ilginç ve özgün bir fikir. Ama senaryonun, özellikle hikayenin kurulduğu ilk bölümlerde, bu ilginç fikrin hakkını tam olarak verebildiğini söylemek zor. Öncelikle bu dört gencin çıkardıkları sorunları ve neden atılmak istendiklerini fazlaca hızlı bir şekilde, mizahi bir tonda görüyoruz ve okulda kalmalarının Burcu Öğretmen'e bağlı olduğunu anladıkları ana çarçabuk geliyoruz. Ardından kafa kafaya verip Burcu'yu aşık etmeleri gerektiğini düşünmeleri, hiçbiri aşka inanmadığı için 'bu konudan anlayan' birinden yardım istemeleri, özellikle konser operasyonu, orada Burcu ve onu aşık edecekleri Kemal'i bir araya getirme çabaları doğal olarak akmayan, zorlama ve temelsiz sahnelerler şeklinde ilerliyor. Bu iki öğretmenin, kendilerine sürekli yeni taleplerle gelen bu çocuklara bir kez bile "Siz neyin peşindesiniz?" demeden her istediklerini yapmaları ikna edici değil.
Bu paldır küldürlük ilk iki bölümde aşıldıktan sonra biraz daha sakinleşiyoruz ve karakterlere daha yakından bakmaya başlıyoruz. Bakış açısı olarak tüm karakterler aynı konumda olsa da en yaklaştığımız, eylemlerinin nedenlerini en yakından gördüğümüz ve en çok vakit geçirdiğimiz karakter Sinan. Sinan yalnızlığı, hayata karşı hayal kırıklığı ve umudunu yeniden kazanmaya başlamasıyla ilginç bir karakter. (Ailesi tarafından terk edilmişliği, kendi başına yaşamaya çalışması, aslında çok zeki ve kültürlü olmasına rağmen otoriteyle sorunları olması ve hatta münazara takımında yer almasıyla, Netflix'in popüler gençlik dizilerinden Sex Education'daki Maeve karakterini hatırlatıyor.) Osman ise ticari zekası, sosyal ilişkilerindeki başarısı, kendiyle barışıklığıyla oldukça özgün bir karakter. Zengin ailesinin ilgisizliğini şiddete yönlendiren Kerem karakteri fazlaca bilindik. Işık, Sinan'a olan aşkı dışında bir ilginçliği olmayan, iyimserliği iki boyutlu işlenmiş bir karakter. Burcu kırılgan ve duygusal görüntüsünün altında oldukça güçlü ve idealist yapısıyla dizinin en sempatik karakterlerinden. Kibirli ve burnundan kıl aldırmayan görüntüsü biraz basmakalıp olsa da aslında net, dürüst, erdemli ve romantik bir karakter olduğu zamanla anlaşılan Kemal de dizinin ilginç karakterlerinden. Eda ise tüm karakterler içinde tasarımı en tutarsız olanı. Asi, başına buyruk, özgür ruhlu, kural ve otorite tanımaz bir karakter olarak tanıdığımız Eda aynı zamanda güzel bulunmayı, beğenilmeyi çok önemseyen; görüntüsü, meslek seçimi, geleceği konusunda herkesin onayını almak isteyen, hayatını buna göre şekillendiren biri olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bunların aynı kişide olabilmesi pek tutarlı görünmüyor. Bazı derinlik ve tutarsızlık sorunlarına karşın bu karakterleri tanıdıkça ve ilişkiler şekillenmeye başladıkça hikaye kıvam kazanıyor ve eğlenceli bir hal alıyor.
Dizinin temel sorunu ise olayları, karakterleri ve ilişkileri derinleştirecek özgün detaylara yeterince sahip olmayışı. İlginç fikirler yeterince hakkı verilemediği için, bir nevi ziyan oluyor. Kiralık Aşk ve Ufak Tefek Cinayetler'in de yazarı olan Meriç Acemi ilk kez bir gençlik dizisi ile karşımızda. Daha önce yetişkin karakterlerle, yetişkinlere yönelik içerik üreten senarist, muhtemelen gençlere hitap edebilmek için boğucu, dramatik ve sıkıcı olmamak adına, hemen her konunun üzerinden yüzeysel bir şekilde geçiyor. Hikayenin ihtiyacı olan zaman kurgusu yeterince iyi inşa edilebilmiş değil. Kurulan ikili ilişkiler için de geçerli bu durum. İddia edilen yoğunluklarına ikna olabilmemiz için daha fazla zamana, daha yavaşça yoğrulmalarına ve özgün detaylarla derinleştirilmelerine ihtiyaç var. Muhtemelen bir geçlik dizisi olarak tasarlandığı için sıkıcı, ağır olacakları korkusuyla diyaloglarda da basite kaçılmış. Karakterlerin ruhunu ve derinliğini bize, yaşlarına uygun bir şekilde yansıtacak parlaklıkta az diyalog var. Bu konudaki az sayıda örnekten ikisini, Osman'ın Sinan'ı plana dahil etmeye çalışmasında ve Sinan'ın Işık'a duygularını açmaya çalışmasında gördük. Bununla birlikte yazar sanki tüm o yıllara bugünden, bu yaşından bakarken söylemek istediklerine kıyamamış ve bu cümleleri o karakterlerin ağzından izleyiciye söylemiş. Bu da büyük bir uyumsuzluğa neden oluyor. (Kendini baştan beri çok derin sözlerle ifade etmeyen Eda'nın birden "Her şeyden önce kendini sevmen lazım. Kendini kabul edip taşıyor olabilmen lazım. Yoksa aşık oldum dediğin şey iyi geçirilmiş birkaç zaman, öğrenilmiş birkaç çaresizlik, yanlış bildiklerinin yanılsaması" cümleleriyle aşk hakkında konuşmaya başlaması çok tutarsız görünüyor örneğin.)
Oyuncu seçimleri başarılı. Ana kadromuz olan 5 öğrenci yaş ve fizik olarak uygun (Kubilay Aka ve Selahattin Paşalı lise öğrencisi olmak için biraz büyük gösterseler de...). Beş genç arasında en çok vakit geçirdiğimiz ya da daha yakından tanıdığımız Sinan'ı canlandıran Mert Yazıcıoğlu depresif, duygusal ve bir ölçüde masum genç kıvamını başarıyla tutturmuş. Son olarak Elimi Bırakma dizisinde izlediğimiz Alina Boz, orada canlandırdığı karakterle taban tabana zıt, özgür ruhlu, asi Eda rolüyle çok inandırıcı. Aynı zamanda, Ay Yapım'ın bir diğer dizisi olan Babil'de izlediğimiz Selahattin Paşalı da yine diğer rolünden oldukça farklı bir karakteri başarıyla canlandırıyor. Selahattin Paşalı, son dönemin en dikkat çeken, genç karakter oyuncularından biri. Girdiği her rolde seyircinin ilgisini üzerine çekmeyi başarıyor. Alina Boz'un Elini Bırakma'dan rol arkadaşı olan İpek Yazıcı, kadroda yaş olarak rolüne en uygun oyuncu belki de. Genç ve masum görünümüyle Işık rolüne çok yakışmış. İlk birkaç bölümde Işık'ın çocuksuluğunun biraz fazla kaçtığını, performansının dengesini ilerleyen bölümlerde bulduğunu da belirtmek gerek. Yine Ay Yapım'ın devam eden projelerinden Çukur'da rol alan Kubilay Aka, bu rol için biraz büyük görünse de karakterinde inandırıcı. Kubilay Aka'nın Vatanım Sensin'de abisini canlandırdığı Pınar Deniz, kibar, sıcak kanlı, tatlı Burcu Öğretmen rolüne çok yakışmış. Son olarak Kara Sevda'nın efsaneleşen Emir Kozcuoğlu karakteriyle izlediğimiz Kaan Urgancıoğlu, yine karizmatik bir karakteri canlandırmada çok başarılı. Son dönemde pek çok dizinin aranan oyuncusu olan Müfit Kayacan çok renkli, ilginç bir oyuncu. Yer aldığı her projede olduğu gibi, "müdür yardımcısı Necdet" karakterini de eğlenceli hale getirmeyi başarıyor ve adeta sahne çalıyor. Işık'ın 20 yıl sonraki halini canlandıran Bade İşçil hem fizik hem de tavır olarak inandırıcı bir seçim olmuş. Eda'nın yetişkinliğini canlandıran Tuba Ünsal'sa Alina Boz'la pek uyumlu değil.
Aşk 101'in en büyük şansı ise, senaryonun eksiklerini kapatan reji ve sinematografi. Hem ilk dört bölümü yöneten Ahmet Katıksız hem son dört bölümü yöneten Deniz Yorulmazer, hikayenin ve sahnelerin ihtiyacı olan derinliği, duygusallığı ve atmosferi sağlayan çok şık rejileriyle diziyi birkaç basamak yukarı taşıyorlar. Hem aksiyon sahnelerinden romantik sahnelere kadar hedef kitleye uygun dinamik, enerjik bir anlatım dili hem de izleyicinin hikayeyi sevmesini sağlayacak derin, duygusal anlar sunuyorlar. Vedat Özdemir'in son derece şık, bazı anlarda bakılmaya doyulmaz sinematografisi de büyük katkı yapıyor. Rejinin, sinematografinin ve senaryonun uyum içinde, birlikte ürettikleri etkileyici anlar, sahneler de var elbette. Kemal ve Burcu arasında geçen ter damlası anı, bunlardan biri örneğin.
Dizinin en keyif verici yanlarından biri müzikleri. '90lı yılların sevilen şarkılarının yanı sıra, farklı dönemden şarkılar ve yerinde kullanılan tema müzikleriyle etkilemeyi başarıyor. Çoğunluğu '90lı yılların popüler parçaları olsa da müzik seçimi bir dönem kısıtıyla sınırlanmamış. Bu durum sadece müzikler için değil, dizinin tamamı için de geçerli. Aşk 101 net bir biçimde 1998'de geçiyor ama aslında bu bir dönem dizisi değil, bir on yedi yaş dizisi. Kurallar, düzen ve otoriteyle on yedi yaşında mücadele etmeyi anlatan bir dizi. Dönemi ne olursa olsun, kendi başlarına var olmaya, ayakta kalmaya ve hayattaki yollarını bulmaya çalışan bir grup gencin ve sıkıştırıldıkları yerde birbirlerinden destek alarak dost olmalarının hikayesi. Ve şu önemli soruları soran bir dizi aynı zamanda: Uyumsuz olan cezalandırılmalı mı? Hayatta kalmak için sıraya girmeyi, sıradan olmayı göze mi almalısın, yoksa her şeye rağmen kendi yolunu bulmaya ve kendin olmaya mı çalışmalısın? Şimdiki sen, geri dönüp on yedi yaşına baktığında ne görüyorsun? Geçen bunca yılda onlara yenildin mi, yoksa sen mi kazandın?
Aşk 101 anlatımdaki bir takım kusurlarına, eksiklerine rağmen önemli sorular soran, zamanla kendi kıvamını bularak keyif veren, ardında hoş bir tat bırakan ve umut aşılayan bir hikaye.
