Eğer Yapabilirsen Sevgini Ver Ona

Kördüğüm'ün ilk bölümünü çok trajik; gerilimi, duygusu çok yüksek bir sahneyle bitirmiştik. Didem, ağır hastalığından kurtuluş umudu kalmadığını öğrendiğinde küçük oğlu Kaanı'ı bırakabileceği hiç kimse bulamamış, en sonunda Kaan'ın babası Ali Nejat'ı çocuğunu kabullenmeye ve onunla ilgilenmeye mecbur bırakmak için doğum günü kutlamasında herkesin için Kaan'ın onun oğlu olduğunu söyleyip kendisini vurmuştu.
Diğerleri, Umut'un kardeşi ve annesi, Naz'ın annesi, Ali Nejat'ın ablası Feyza ve babası.. sevimsiz, sıkıcı, ve çoğunlukla da ilginç bir yanları olmayan karakterler.
Bütün bu karakterler içinde hem yazılışları hem de aralarındaki ilişkinin resmedilişi bakımından en ilgi çekici, en ikna edici ve izleyiciye en yakın gelen karakterler Didem ve Kaan oldu . Hatta rahatlıkla söyleyebilirim ki Didem'i canlandıran Naz Elmas ve küçük Kaan'ı canlandıran Aybars Kartal Özson şimdiye kadar ekranda gördüğüm en uyumlu, oyuncu kimyaları en tutmuş ikililerden biri. Doğrusu Didem'in ve Kaan'ın hikayesi'de Kördüğüm'deki en ilgi çekici hikaye oldu başından beri. Hatta "Keşke dizinin ana konusu bu anne-oğulun ilişkisi olabilseydi" diye düşündüğüm çok oldu.
Bu sahnelerin devamındaysa Kördüğüm adeta durdu. Onca insan böyle korkunç ve sarsıcı bir olaya tanık olmamışlar gibi neredeyse normal hayatlarına döndüler. Bunun gerçek hayatta bir nebze olsun karşılığı vardır belki ama izleyici olarak yaşadığımız bu sarsıntının hiçbir önemi yokmuş gibi, henüz bu yoğun duygudan arınmadan Umut'un kardeşinin sorumsuzluklarıyla, Genco'nun karşılıksız aşkıyla, tamirhanede börek-çay disişmeleriyle, Ali Nejat ve babası arasındaki gerginlikle, Naz ve Umut arasındaki sorunlarla, Umut'un otombil üretme hayalleriyle, Karasu Holding'teki çalışanların sürtüşmeleriyle vakit geçirmeye başladık. Bütün bu yan hikaye detayları beşinci - altınci bölümlerde ilgi çekici olabilirdi; artık yakından tanıdığımız karakterlerin hayatlarındaki olayları merak ediyor olurduk ama henüz herkes bize yabancıyken, üstelik ortalık toz dumanken, duygular zirve noktasındayken o kadar anlamsız görünüyordu ki.. Bütün bu "ilgisiz" olayları izlerken kendimi "Ciddi misin sen? Ne olur şaka yapığını söyle. Pes!" diyen Naz gibi hayretler içinde buldum. Üstelik bu sahneler çok da uzun sürünce tempo gittikçe düştü, bölüm sıkıcılaştı.
İkinci bölümle birlikte karakterlerle daha fazla zaman geçirip, onları biraz daha yakından tanımaya başladıkça izleyinin tam olarak özdeşleşebileceği, yakın bulup tarafını tutabileceği karakter sayısı da iyice azalmaya başladı. İlk bölümde Umut'un (tutarsız kıskançlık krizi dışında) neredeyse dört dörtlük bir karakter görünümü çizdiğinden söz etmiş, ne olup da Naz'ın ondan uzaklaşıp Ali Nejat'la yakınlaşmasını tercih eder hale geleceğimizi tahmin edemediğimi söylemiştim. Durum, hemen bu ikinci bölümle birlikte ortaya çıkmaya başladı. Umut, bu bölümde hem eşine hem ortağına hem tanık olduğu trajedinin kahramanı olan küçük Kağan'a karşı son derce duyarsız, umursamaz, bencil, hatta neredeyse vicdansız, gözü hayallerini gerçekleştirmekten başka şey görmeyen bir karakter haline geliverdi.