1001 Tv > 1001 Yorum > Kahraman mı vatan haini mi?

Kahraman mı vatan haini mi?

Işınla Bizi Scotty | 29.10.2016 | Vatanım Sensin
Vatanım Sensin

Kanal D'nin başrollerinde Halit Ergenç ve Bergüzar Korel'in yer aldığı, uzun zamandır beklenen dönem dizisi Vatanım Sensin nihayet yayın hayatına başladı. 
 
İlk bölümüyle AB ve ABC'de sırasıyla 7.85 ve 7.32 reytingle birinci olarak oldukça iyi bir başlangıç yaptı. TOTAL'de ise aldığı sonuç biraz sürpriz oldu. Yaz sezonunu birinci götürüp, Bodrum Masalı'nın gelişiyle konumunu kaybetmeye başlayan, son birkaç haftadır ise yeniden yükselişe geçen Yüksek Sosyete TOTAL'de geçen haftaya göre neredeyse 1.5 puan artışla 6.07 reytingle birinci oldu. Vatanım Sensin TOTAL'de 5.73 gibi, prodüksiyonun büyüklüğüne göre mütevazı bir reyting oranıyla ikinci sırada başladı. 
 
Aslında hemen her başarılı dizi, ilk bölümünde kendi potansiyelinin altında oranlarla başlar ve hafta boyunca yayınlanan tekrarlar ve fısıltı gazetesinin etkisiyle sonraki bölüme oranlarını yükseltir. İlk bölümüyle sosyal medyada büyük ses getiren ve genelde olumlu yorumlar alan Vatanım Sensin için de büyük ihtimalle bu şekilde olacaktır. Yalnız burada dikkat çeken bir konu var: Dizinin ilk bölüm tekrarlarının aldığı oranlar hayli düşük. Özellikle, diğer gruplara göre daha az izlendiği TOTAL'de 1.72 reytingle otuz birinci olan tekrar bölümün bu denli az izlenmesi gelecek hafta açısından endişe verici.
 
Oldukça sıcak, etkili ve heyecanlı başlayan bölüm, şoke edici ve yine çok heyecanlı bir bölüm finaliyle tamamlandı ama bölümün ortası, belki yarısından çoğu oldukça temposuz ve dağınıktı. İlgiyi üzerinde tutmakta zorlanan bu kısımlarda seyirci rakiplere kaymış olabilir.
 
Muhteşem Yüzyıl'ın da yönetmenleri olan Yağmur ve Durul Taylan inandırıcı ve gösterişli bir dünya kurmayı başarmışlar; dönemin ruhunu daha ilk sahneden doya doya hissediyorsunuz. Dönem dizi ve filmlerimizin çoğunda yaşanan dekor-kostüm-tavır yapmacıklığını hiç hissetmeden ekrandaki dünyaya kolayca kaptırıyorsunuz kendinizi.
 
Hikaye çok doğru bir yerden başladı. Ana karakterimiz Binbaşı Cevdet'i cephede savaşırken; gözü kara, korkusuz bir asker olarak gördük önce. Hemen ardından Cevdet memleketi Selanik'e döndü. Burada hem çocukluk ve silah arkadaşı Tevfik hem de Miralay Nazım'la yaptığı konuşmalardan aynı zamanda vatanı için her türlü fedakarlığı yapacak, hiçbir şeyi vatanın üstünde tutmayan bir insan olarak tanıdık Cevdet'i. Hiçbir şeyi.. Çok sevdiği ve onu bütün kalbiyle seven eşi, çocukları ve annesini bile. Bu sahnelerde Cevdet'in çeşitli karakterlerle yapmış olduğu 'Vatan nedir, vatandan daha önemli şeyler yok mudur?' tartışmaları hikayenin ana konusu, fikri ve sınırlarını daha en baştan önümüze koymuş oldu. Sadece Cevdet, Azize, Tevfik, Miralay Nazım'ın karakterlerini anlamamız açısından faydalı olmadı bu; izleyicinin zihninde vatan kavramını farklı bakış açılarıyla tartışmaya açmayı da başardı. Bunu (ve bölüm boyunca kavramın işleniş şeklini) özellikle cesurca bulduğumu; dizinin kolaycılığa kaçmayarak, izleyicisini zorlamasını ve bir anlamda risk almasını da takdir ettiğimi söylemeliyim. 
 
Vatan kavramıyla ilgili bu konuşmalardan biri, özellikle duygusal olarak da çok etkiliydi. Cevdet'in Azize'ye şakayla karışık sorduğu "Senin vatanın yok mu?" sorusuna, Azize'nin Cevdet'in savaşlarda aldığı yaraları tek tek sayarak verdiği "Benim vatanım sesin" cevabı gördüğüm en güzel sevgi tanımlarından biriydi. Sahne çok güzel, samimi ve duygusal işlenmişti. Azize'nin cümleleri de çok dokunaklıydı. Azize dizideki tüm karakterer içinde en sevdiğim oldu. Kayınvalidesi'nin "Biz de sevdik ama ben böyle seven görmedim. Bu kız beni korkutur" dediği kadar var; bütün kalbiyle, varlığıyla seviyor. Sadece "Ben ona bir şey olsa bilirim" dediği kocasını değil, Cevdet'in yanmış bir köyde bulup eve getirdiği, Azize'nin "o benim oğlum" diye bağrına bastığı kundak bebeği Ali Kemal'i canı pahasına koruyacak kadar çok seviyor. Hatta Cevdet'i, Ali Kemal'i getirdiği için daha da çok seviyor. Sevdikleri için, yani kendi vatanı için feda edemeyeceği hiçbir şey yok Azize'nin de.
 
Dizinin başlıca karakterlerinden Tevfik de oldukça ilginç biri. Aslında ilk bakışta bilindik bir rolü var hikayede: İhanet. Tevfik, Cevdet'in çocukluktan beri en yakın arkadaşı ve ara ara verilen ipuçlarından anladığımız kadarıyla, Azize'ye çocukluktan beri aşık. Renkli, enerjik, şakacı, eğlenceli aynı zamanda içten pazarlıklı ve sinsi. Aileye ve Cevdet'e çok yakın olmasına rağmen daha ilk dakikalardan onun çok güvenilir biri olmadığını anlıyoruz. Bir bakışıyla bile tüyleri diken diken edebilecek sayılı oyunculardan Onur Saylak tarafından başarıyla canlandırılan Tevfik'ten gelebilecek her türlü olumsuz davranışa hazır hissediyoruz. Yine de Tevfik bizi şaşırtabilmeyi başarıyor. Cevdet, Yunan ordusuyla gizli bir anlaşma yapmış olan Miralay Nazım tarafından, kendisine engel olacağı düşüncesiyle, kumpas kurularak tutuklandı ve kısa bir süre sonra da gizemli biri tarafından hapisten kurtarıldı. Cevdet, bu gizemli kişinin yönlendirilmesiyle Miralay Nazım'ı Yunanlardan para alırken yakaladı ve onu Osmanlı Devleti adına tutukladığını söylediği sırada  arkasından vuruldu . Cevdet'i vuran kişinin Tevfik çıkması elbette hiç şaşırtmadı. Belli ki Miralay Nazım'la işbirliği içindeydi. Esas sürpriz, Tevfik onu da vurduğunda yaşandı. Tevfik o servete tek başına mı konmak istiyordu? Başka bir niyeti mi vardı? İşini yarım bırakmadığını Söyleyen Tevfik, Nazım'ı defalarca vururken Cevdet'i bilerek mi yaralı bıraktı, yoksa ölmediğini fark etmedi mi? 
 
Aslında dizinin etkili girişi burada kesildi. Bu olaylar müthiş akıcı ve heyecanlı ilerlerken bir yandan da küçük Ali Kemal'in Cevdet ve Azize'nin gerçek anne-babası olmadığını öğrenişine tanık olduk. Bu gerçekle yıkılan Ali Kemal'in arkadaşı Niko'yla girdiği tartışmada Niko öldü. Olayı gören başka bir çocuk da ahaliye haber verdi. Durumdan haberdar olan Azize, Ali Kemal'i korumak için bütün ailesini toplayıp çalıştığı hastaneye sığındı. Galeyana gelen kalabalık "Ali Kemal'i isteriz" diyerek hastanenin camını çerçevesini indirmeye başladı. Cevdet'in vuruluşunun aksine, bu olaylar nedense çok yüzeysel, hızlı, ayrıntısız geçildi. Biz kalabalığın geriliminin ya da ailenin korkusunun tırmanışını hissedemedik. Sonrasında Tevfik'in gelip onları oradan kurtarması, acilen hep birlikte İzmir'e gitmeleri gerektiğini ve Cevdet'in şehit olduğunu söylemesiyle hikaye bambaşka bir yola girdi adeta. 
 
Aradan 7 yıl geçti. Aile, öldü sandıkları Cevdet'in yokluğunda İzmir'de yaşamaya çalışıyor. Azize hâlâ hemşire, çocuklar artık ergen. Kızlardan Hilal, şehit olmuş babasının görevini sürdürdüğüne inanarak siyasetle ilgili. Yıldız, Osmanlı'nın kaybettiğini ve egemenliğin Yunanlara geçeceğini kabul etmiş, İzmir'de yeni gelişen sosyal hayata karışma hevesinde. Ali Kemal işsiz, güçsüz, amaçsız kendini içkiye vermiş, bütün gün sarhoş geziyor. İlk başta Ali Kemal'in hâlâ kimlik sorunu nedeniyle acı çektiğini düşünürken derdinin başka olduğunu öğreniyoruz. Ali Kemal 'aşık olmaması gereken birini' seviyor: Yıldız'ı. Bu İzmir sahnelerinin gereğinden uzun, çok sayıda yeni karaktere boğulmuş, olaysız, temposuz ve sıkıcı gelişmesinin yanında beni en rahatsız eden kısmı da bu aşk konusu oldu. Yıldız (ki belli ki o da gerçeği biliyor) Ali Kemal'e hâlâ "ağabey" diye hitap ediyor. Aralarında kardeşlik ilişkisi var. Ali Kemal'in Cevdet ve Azize'nin öz oğlulları olmadığının açığa çıkması hayatlarında hiçbir şey değiştirmemiş. Buna rağmen Ali Kemal, Yıldız'a aşık olabiliyor. On yaşına kadar öz kardeşi bildiği ve daha sonra da o şekilde yaşamayı sürdüğü bir kıza aşık olabilmesini kabul edilebilir bulmuyorum. On yaşındaki çocuk, yanlışlıkla gerçeği duymamış olsa kardeşi zannedip asla o gözle bakmayacağı bir kızı bir tek cümleyle başka bir yere koymamalı. Kan bağı olsun ya da olmasın, bu aile içi ilişkidir. Bu senaryo mantığına göre, konu sadece kan bağı ise, evlat edinilmiş çocuklar ve anne-babaları için de mi yaşanabilir bu durum; Azize ve Ali Kemal mesala? Senaryonun böyle bir konuya girmiş olması beni çok rahatsız etti. Üstelik bunu romatize etmek, bir aşk üçgenine dönüştürmek... Diziden soğuma sebebi olabilir benim için.
 
Az önce söylediğim gibi, İzmir sahneleri açılışta yakalanan o heyecandan çok uzaktı. Ana karekterimizi Selanik'te yaralı, baygın bir şekilde Yunan askerleri tarafından bulunmuş olarak bıraktık. Aklımız Cevdet'e ne olduğunda kalmıştı. 7 yıl sonraya atladığımızdaysa sahneler geçim sıkıntısı, Yıldız'ın şımarıklığı, bir sürü yeni karakter, balolar, Ali Kemal'in orada burada taşkınlarıyla geçti. Aileyi İzmir'e getiren Tevfik bile görünmüyordu ortada. Nasıl olup da yedi yıl boyunca onları ilgisiz bırakmıştı? Tevfik ancak sahneler sonra ortaya çıktı. Bir karışık kira meselesi, alacaklar-borçlar... Net olmayan tonlarca şey. Yedi yıl boyunca Azize'ye hiç yaklaşmaya çalışmamış olan Tevfik, Azize'nin maddi durumu iyice zorlaşınca ona evlenme teklif etti. Önce asla bunu kabul etmeyeceği izlenimi veren Azize, çocuklarla baş edemeyeceğini anladığında teklifi kabul etmeye karar verdi. Ama ne yazık ki bütün bunlar çok yüzeysel bir şekilde, bir sürü ayrıntıya boğulmasına rağmen izleyiciyi konu içinde tutmayı başaramayan bir yığın olarak geçti. Bu süreçte işe yarayacak olan, Hilal'in babasının amacına kendisini adadığını, Yıldız'ın Yunan yönetimi yanlısı olduğunu ve Azize'nin bunca yıl Cevdet'in hatırasına sıkı sıkıya bağlı kaldığını görmemiz oldu. Bütün bu durumlar sonraki bölümler açısından önem taşıyor, çünkü bölümün sonunda öyle bir olay yaşandı ki...
 
Yunan ordusunun İzmir'e girme sahnesi çok büyük bir şoka neden oldu. Bu aşamada Azize ve Tevfik'in nikahı; Hasan Tahsin'in vurulması ( Bu sırada Ahmet Tansu Taşanlar tarafından başarıyla canlandırılan Hasan Tahsin'i görme imkanı da bulduk.), onunla çalışan Hilal'in Hasan Tahsin'in ardından gidişi, Ali Kemal'in ona engel olmaya çalışırken yakalanması olayları peşpeşe birbirine başarıyla bağlanmış ve ilişkilendirilmişti. Bizim Selanik'te Yunan askerleri tarafından yaralı bulunmuş şekilde bıraktığımız Binbaşı Cevdet şehre öyle bir giriş yaptı ki ekranlarımız böyle sürprizli, heyecanlı bir ilk bölüm finali az görmüştür. Cevdet, Yunan ordusuyla, Yunan üniforması içinde halkın karşısına çıkarak kendisini tanıtıp "Osmanlı öldü, yaşasın yeni Yunanistan!" diye bağırdığında bölüm boyunca gördüğümüz her şey bir anda tepetaklak oldu. 

 
Hemen ardından, ölüm cezasına çarptıralacak olan Ali Kemal'i vurmak üzere Cevdet'in görevlendirilmesi, oğlunu tanımadan silahını soğuk kanlılıkla doğrultan Cevdet'in, Ali Kemal'in adını haykırarak meydana giren Azize'yi , aynı anda Azize'nin de öldü sandığı Cevdet'i Yunan üniforması içinde görmesi nefesleri kesti.  Onsuz geçen sahneler ilgi çekicilikten ne kadar uzaksa Cevdet sahneleri bir o kadar heyecanlı, tempolu ve ilginçti (büyük ihtimalle esas hikaye Cevdet'in vatana ihaneti  üzerine kurulduğundan ve diğer yan karakterler onun devamı olarak geliştirildiğinden); ama yukarıda da değindiğim gibi hikayenin sonraki aşamaları açısından Cevdet'in diğer karakterlerle ilişkileri de önem taşıyor. Babası gibi bir vatan sever olmaya kendini adamış Hilal'le, Yunanistan egemenliğini kabul etmiş ve yeni hayata kolayca uyum sağlamış olan Yıldız'la ilişkisi; bunca yıl bambaşka bir Cevdet'in hatırasıyla yaşamış olan Azize'nin ve Cevdet'in yine bir asker eşi olan annesinin hayal kırıklığı, şaşkınlığı.. Bütün bunları anlayabilmemiz açısından, tüm sıkıcılığına rağmen diğer karakterleri tanıyacağımız sahneler de gerekliydi elbette.

 
İlk andan itibaren tam bir vatan sever olarak tanıdığımız Cevdet, Yunan ordusuyla geçirdiği yedi yılın ardından ne olup da bir vatan hainine (projenin önceki adı olan 'vatan haini'nin de buradan geldiği anlaşılmış oldu böylece) dönüşüyor olabilir? Cevdet'in büyük bir sabırla yıllarını alan derin bir planı mı var? Onu hapisten kurtaran o gizemli karakterin ve 'eşref saati geldi'nin bütün bunlarla bir ilgisi var mı? Cevdet muhtemel planını kimseye açmadan ailesine nasıl geri dönecek? Bütün bu sorularla ve çok büyük bir merakla bıraktı bizi bölüm finali. Cevdet'in Ali Kemal'i vurmuş gibi göründüğü,  hain olarak gördüğümüz Tevfik'in Anadolu'yu işgalden kurtarmaya çalıştığı, Azize'nin ve annesinin Cevdet'e tepki gösterdiği sahneleriyle 2. bölüm fragmanı, heyecanı ve merakı daha da çok artırdı.  
 
Hikaye anlatımındaki dengesizlikler giderilebilirse; Vatanım Sensin, prodüksiyon kalitesi, bazı oyuncuların performansı, tema müzikleri, sıra dışı ve cesur konusuyla sezonun en başarılı dizisi olmaya aday.  - 1001 Tv
 

 

Oyuncu kadrosu Genel Bilgiler Haftalık Dizi Programı