1001 Tv > 1001 Yorum > Dağ fare doğurdu

Dağ fare doğurdu

Işınla Bizi Scotty | 5.12.2016 | Seviyor Sevmiyor
Seviyor Sevmiyor

Bölümden çok keyif aldığımı söyleyemem. Neyin neden olduğunu anlamadığımız; bir amacının olmasından çok, seyirciyi oyalamak için koyulmuş gibi görünen sahnelerle dolu bir bölümdü. Pek keyif alamadığım için hakkında yazacak fazla bir şeyim de yok aslında, bakalım.
 
"İntikam oyunu başlıyor. Deniz doğduğuna pişman olacak, hayatı mahvolacak!" deyince Yiğit gerçekten çok ince ve sinsi bir plan yapıyor sanmıştım. Böylesi iddialı sözlere Deniz, Yiğit'e çok güvenmeli, mutluluktan havalara uçmalı ve kendisini en yüksekte, bulutların üstünde hissettiği bir anda Yiğit'ten yiyeceği bir darbeyle yere çakılmalıydı. Yani Yiğit'in planı en azından buna benzer bir şey olmalıydı ki Deniz'in hayatı mahvolsun, doğduğuna pişman olsun. Nasıl bir şey olabileceğini şu an ben de bilemiyorum ama en azından nikahta rezil edilme, terk edilme gibi daha dramatik bir şey beklerdim.

Ama yakın çevrenin olduğu bir yemekte yalanını yüzüne vurmak? Bu mu büyük plan? Oradaki insanların çoğu zaten biliyor olan biteni, hatta bütün oyunun içindeydiler zaten çoğu. Ayrıca Yiğit'in Deniz'i endişelendirmek, germek için yaptığı küçük oyunların nasıl bir katkısı olacaktı bu rezil etme, yüzüne vurma oyununa? Tuna ve Deniz, CD'yi almak için eve girdiler, alarm çaldı, polis geldi.. Ee? Ya da sahte anne-babayla yemek sahnesi? Deniz ter döktü biraz.. Peki o sahnede yaşadıkları, onun her şeyin açığa çıkacağı yemekte daha kötü hissetmesini sağlayacak mıydı? Büyük intikam planına ne katkısı oldu bunların?  O sahneler  sadece "Bu konudan daha ne kadar malzeme çıkarabiliriz; nasıl komediye, eğlenceye dönüştürebiliriz?" gibi bir düşünceyle çıkmış gibiydiler. Zaman zaman tebessüm ettirdiler ama daha çok (özellikle sahte anne-baba sahnesi) uzunluklarıyla sıkıcı ve yorucuydular. Onun yerine, Yiğit ve Deniz ilişkisi biraz ilerlese, biraz zaman geçse; Deniz Yiğit'in aşkına bütünüyle inansa, ona güvense; biz ikisi arasında daha fazla romantik sahne izlesek; Deniz böyle endişeyle kıvranacağına mutluluktan havalara uçuyorken yalanı yüzüne vurulsa daha etkili olmaz mıydı? Maalesef dağ fare doğurdu. O sahneye gelene kadar da o kadar uzun ve gereksiz dolaştırıldık ki, sahne geldiğinde kendimi epey yorulmuş ve sıkılmış hissediyordum. Bir de Deniz, zaten kararsız olan ve zorlanan Yiğit'i susturup sözü kendi alınca plan komple güme gitti. Hikaye açısından Deniz'in her şeyi itiraf etmesi, suçu bütünüyle kendisinin üstlenmesi ise doğru bir manevraydı. Hâlâ söylüyor olduğu tonlarca yalana bakıp "Deniz ona yapacağım her şeyi hak etti!" diyen Yiğit'in affetmesi için bu itiraf önemliydi.

 

Şimdi, Deniz ve Yiğit bir tarafa.. Biri lütfen söyleyebilir mi, Tuna yine ve yine ve yine neden o sahnede, arka planda Deniz-Yiğit aşkını izliyordu? Evinde mutsuz, kendi başına oturan Tuna neden yine birdenbire bütün olayı çözüp, bir süper kahraman gibi olay yerine koşuyor ve Deniz'in ilan-ı aşkına tanık oluyor? Bu nasıl bir dejavu böyle? Bölümün ortasında biz Tuna-Deniz aşkıyla çok keskin, net bir veda yaşadık. Tuna ve Deniz, CD operasyonundan sonra konuşuyorlarken Tuna'nın Deniz'e vedası sadece ikisi arasında bir veda değildi. Seyirciye de "Yeter artık Tuna ve Deniz'le bu kadar oyalandığımız. Hadi vedalaşın bu çiftle. O iş olmayacak. Başka hayatta olsa olurdu ama bu hayatta mümkün değil." denmedi mi? Hatta bu durum, Tuna'nın bilgisayar başına oturup yazmaya başladığı, "Başka bir adam daha vardı ama o artık bu hikayenin konusu olmaktan vazgeçmişti" diyerek kameranın tam oratasına baktığı sahnede daha da belirgin değil miydi?  Geçen haftaki yazımda "Bu hikayenin sonunda kalbi kırılan kim olacak?" diye sormuştum. Sağ olsun Deniz, Tuna'ya "bu hikayede üzülen sen olmamalıydın" diyerek sorumun cevabını verdi. Bu hikayenin sonunda kalbi kırılan Tuna, mutlu sona kavuşan da Deniz ve Yiğit olacak.

 
Peki o zaman biz mesajı almış, istemeyerek de olsa Tuna ve Deniz ihtimaliyle vedalaşmış, Tuna'yı tek başına acı çekerken bırakmış ve dizinin asıl çiftine odaklanıp onların aşkının tadını çıkarmaya çalışıyorken Tuna'yı tekrar o sahneye sokmanın, suyu bulandırmanın, Deniz'in aşkına yeniden tanık etmenin ne anlamı var? (Yeni bölüm fragmanından anlaşılacağı üzere) Tuna'ya Deniz ve Yiğit aşkının piyonu olmayacağı yeni bir hikaye yazmaya niyetliyseniz ve Yiğit-Deniz aşkına odaklanalım istiyorsanız, sadece Deniz ve Yiğit'le ilgisi olması gereken duygusal bir sahnede biz neden Tuna'nın çektiği acıyı izliyoruz yine? 
 

Birkaç hafta önce bunu söyleyeceğimi düşünmezdim ama şu an varılan noktaya bakınca, Tuna-Deniz ilişkisine hiç girilmese daha iyi olacakmış diye düşünüyorum. Baştan beri izleyicilerin önemli bir bölümü Tuna'nın, herkesi hayran bırakan karşılıksız aşkına bakıp "Bu ilişki olsa ne harika olurdu; Deniz, Tuna'yı bir fark etse artık" diye umutlanıyordu. Sizin amacınız sonuçta Deniz ve Yiğit'e varan bir hikaye kurmaksa ve insanların aklından Tuna ihtimalini çıkarmaksa, bunun için yapmanız gereken ya bu ilişkiye hiç girmemek ya da Deniz bir başkasına aşıkken Tuna'yla ilişkisinin ne kadar anlamsız ve mutsuz olduğunu göstermek olurdu. Ama öyle bir ilişki kondu ki ortaya, samimi, sevgi dolu, kendine has bir romantizmi ve içtenliği olan... Tam bir 'arkadaşklık'.. Problemleri varken bile  bu problemlerin kendilerinden değil, başka insanlardan kaynaklandığı; onlarınsa bağlarının ve sevgilerinin güçlü olduğu güzel bir ilişki. Tuna-Deniz ilişkisinin ne kadar güzel olabileceğini gösterip sonra aniden direksiyonu diğer alternatife kırmak ne garip bir manevraydı! Deniz -artık Allah bilir her neden girdiyse- bu ilişkiye bütünüyle kendini adamıştı o süreçte. Bu ilişkiyi sürdürmek için canla başla uğraşıyordu ve Tuna için göz yaşı döküyordu. Aldatıldığını sandığındaysa çok acı çekmişti. Peki ya sonra? Deniz'i depresyonlara sokan, Ayça'yla saç saça baş başa kavga ettiren o aldatma yalanı öyle laf arasında itiraf ediliverdi. "Ha öyle miydi o? Hay Allah, tüh!" dercesine geçiştirildi. Bir başka dağ da orada doğurdu kendi faresini.

 
Bölüm boyunca Deniz'in ucu bucağı gelmez, yorucu yalanlarının dışında gereksiz, anlamsız, amaçsız daha pek çok sahne vardı. Ayça olayında oteldeki itiş kakış, ertesi gün Tuna'yla gerginliği, kovulması.. Aralarında geçen bütün konuşmalar ne ipe sapa gelmezdi... Tuna'nın İrem'le Fihgt Club final sahnesi temasıyla yaşadığı dertleşme, iç dökme.. Daha önce eş bulma sitelerinde sevgili arayan Neşe'nin birden sevdiğini kaybetme korkusuyla kendisinden uzak tutmaya çalışması..
 

Bunun yanı sıra  -az olsa da ve sayısız yalanla gölgelense de- Yiğit ve Deniz sahneleri hoştu. Deniz duyguları hakkında nihayet kendisine dürüst olmaya başlayınca, Yiğit'e olan hayranlığını artık saklamaya çalışmayınca, Yiğit de özgürce kendi duygularını ifade edebilince ikisi arasındaki aşkı izlemek keyifli oluyor. Bu haftanın '90lar şarkısı olan 'Emel-Deli Et Beni'  Yiğit'in kendinden emin, çekiciliğine çok güvenen hali karşısında Deniz'in hislerini öyle iyi ifade ediyordu ki... Keşke intikam planı bu kadar hızlı ve yalapşap gelişmeseydi, biz Yiğit'in gidip gelen duygularını, aşkı ve öfkesi arasında bocalamasını, Deniz'in yavaş yavaş çözülmesini daha uzun ve keyif alarak izleyebilseydik.
 

Haftaya ne bekleyebiliriz, bilmiyorum. Yiğit'in de dediği gibi bir devir bitiyor, yeni bir dönem başlıyor. Final sahnesinde Yiğit'in burnundan gelen kan korkunç bir hastalık klişesine varmaz değil mi? Varmasın ne olur? Sırf bu konunun alt yapısı birkaç bölüm önce yapıldı, senaryoya ucundan tutturuldu diye bu konu daha az bayat olmayacak çünkü. Birden ortaya çıkan kardeşler... Hayatının aşkının acısını yaşayan ve yıkıldığını söyleyen Tuna'ya hemen yapıştırılıveren yeni bir aşk... İrem ve entrikaları.. Bu tatlı, romantik, naif dizi böyle klişerle dolu, yokuş aşağı bir yola girmez değil mi? - 1001 Tv

 

 

Oyuncu kadrosu Genel Bilgiler Haftalık Dizi Programı