1001 Tv > Dizi Replikleri > İstanbullu Gelin Replikleri

İstanbullu Gelin Replikleri -

Binbir Tv | 24.03.2018 | İstanbullu Gelin
İstanbullu Gelin

Esma - Senin yüzünden değil, merak etme. Çok eğlendi derste. Çok eğlendi, onun için şimdi suçluluk duyuyor.
Süreyya - Esma Hanım, çabanız benim için çok önemli. Teşekkür ederim ama bazen, böyle zamanlarda bu kadar üstüne gitmemek lazım.
Esma - Bazen de üstelemek gerekiyor. Ben de senin çabanı çok takdir ediyorum, Emir için. Ben senin sabrına inanıyorum. Çocuklar kırıp dökebiliyorlar bazen. Kendileri kırılıp dökülmesin diye bazen üstelemek gerekiyor. Onlara rağmen üstelemek gerekiyor.
Süreyya - Ben böyle bir otoriteye inanmıyorum, Esma Hanım. Kendi çocuğumda da bunu yapmayacağım.
Esma - Hata edersin. Çünkü her çocuğun otoriteye ihtiyacı vardır. Dozu tartışılır. Ama gerekliliği tartışılmaz. Bak, anne koza gibidir. Eğer çok yumuşak olursa kelebeğin kanatları güçlenemez. Hayata dayanamaz. Emir kanatlarını sana daha çok, çok çarpacak.
Süreyya - Ben onun annesi değilim.
Esma - Ama annesi onu sana emanet etti. O bile kendi farkında değil ama o seni seçti.
Süreyya - Seçti mi gerçekten?

 

 

İtiraf et
 
Burcu - Süreyya değilim ama.
Osman - Ne?
Burcu - Bir Süreyya değilim ama!
Osman - Ne demek şimdi bu?
Burcu - Osman, yapma ya! İtiraf et hadi. Bak, biz bizeyiz burada. Sen her gün, her saniye beni onunla kıyaslıyorsun. Ben biliyorum bunu. Görüyorum. Susuyorum ama hepsini görüyorum, Osman. Be ne yaparsam yapayım, hayatta neyi başarmış olursam olayım, senin için bir Süreyya olamıyorum.
Osman - Sakin ol. Sen niye seni onunla kıyasladığımı düşünüyorsun, ben anlamadım ki... Sakin ol, lütfen. Tamam.
Burcu - Niye? Çünkü Süreyya ne derse, ne yaparsa yapsın, dünyanın en doğru, en harika şeyi, değil mi, senin için? Süreyya espri yasın, dünyanın en komik esprisi. Çiçek diksin, oho, orman bitiyor! Aldığı nefes bile kutsal. İnsan üstü varlık, Süreyya! Ama ben? Ben değilim. Mükemmel değilim. Bak, bak! Yine yanlışı ben yapıyorum, Osman. Gördün mü? İnsanların en güzel gününde kusmuk içindeyim, Osman. Süreyya yapmazdı böyle. Ama ben Süreyya olamıyorum. 
Osman - Burcu, bak sen beni...
Burcu - Ben seni hayal kırıklığına uğratıyorum. İtiraf et ya! Artık bunu kabul et! Kabul et! Seni onun gibi etkileyemediğim için hayal kırıklığına uğratıyorum. Onun adı geçtiğinde, onu gördüğünde heyecanlandığın gibi heyecanlandıramadığım için mi seni hayal kırıklığına uğratıyorum? Osman, yapma! Kabul et, lütfen. Sen beni değil, biliyorum, sen Süreyya'yı isterdin.
 

 


Hayatın kalbine cömertliği...

Senem - Bak sakın beni ağlatma, o kadar boya badana yaptılar, sakın!
Süreyya - Bundan sonra ağlamak yok, tamam mı? Ben seni böyle gördüm ya, hayatta benden daha mutlu hiç kimse olamaz teyze. Sen bunu sonuna kadar hakettin. Hayat seni böyle mükafatlandırdı ya, benden daha mutlu kimse olamaz.
Senem - Bu, hayatın senin kalbine olan cömertliği... Ben sadece yüzü suyu hürmetine nasiplendim, o kadar...
(Süreyya annesinin yüzüğünü parmağından çıkartır)
Senem - Annenin yüzüğü! Ben bunu alamam.
Süreyya - Teyze! Annem de isterdi. Hem sana teşekkür etmek isterdi.
Senem - Yok alamam!
Süreyya - O da burda olmak isterdi, eminim.

 

 

 


İyi kere iyi ki

Akif - Bu dünyada olmaz diye bir şey yok ki. Ben her zaman onu bilirim, onu söylerim. Misal Bursalı koca Boran prensi sen bir gün bak Allah'ın işine, cüzdanını evde unutuver, sonra O'na da İstanbullu güzel prenses bir kahve ısmarla, sonra o kahve de onların nice nice fersah kahveleri oluversin. Ya, duysan inanmazsın ya. Olmaz diye bir şey yok, bu dünyada.
Süreyya - Evet, senin kız istemede içemediğin ferah kahve.
Akif - Karıştırmasak şimdi...
Osman - Ama sizinki de insafsızca acıymış yani...
Akif - Ne, acı mı? Acı onun yanında şerbet kalır ya... O roketti...
Burcu - E işin içinde siz olunca tabii, illa insanın ağzı yanacak...
Süreyya - Yani, valla benim bir suçum yok. Sorumluluk kabul etmiyorum. Öyle, insanlık görevi... gibi yaptım.
Akif - Ya ama ben şimdi heyecandan ne söyleyeceğimi unuttum! Unutturdunuz bana!
Senem - Boşver hayatım, anlayan anladı! Tamam, rahat ol sen!
Akif - Neyse, o zaman bağlayayım. Ya, millet iyi ki varsınız ya! Sağolun, varolun! En çok da bu gecenin mimarlarına teşekkür ediyorum. Gerçekten siz bizim iyikimizsiniz ya! Hatta iyi kere iyi ki ya! Sağlığınıza millet!
 

 

Acıyı kabul etmek

İdil -
Dilara Hanım, "Beni yanında istemiyor." dediniz, değil mi? Gerçekten istemiyor mu, yoksa sizden utanıyor mu?
Dilara - Bu ikisi de beni uzağına koymaz mı? Başkasından sakladığınız yaralarınızı karşınızdakiyle paylaşamadıktan sonra evlilik neye yarar ki?
İdil - Ama biriyle paylaşabilmek için önce o yaraları kabul etmek gerekir, değil mi? Acıyı kabul etmek, yüzleşmek... En zor aşama. Hepimiz için öyle.
Dilara - Ben de pes etmem gerektiğini kabul ettim. Dilerim başarır. Sanırım benim onun için yapabileceğim son şey buydu.

 

Aynı kefede
 
Esma - Senin derdin ne, ha? Sen ne oldun, oğlum? Gidip hisseleri vermeler, can düşmanımızı şirkete almalar, çalıp aile sırlarını açık etmeler... Sen bizi bitirmeye and mı içtin?
Fikret - O, "düşman" dediğiniz için düşman, anne. Kim o? Kim o? Hep beraber söyleyelim mi? Babamızın oğlu.
Faruk - Biz kimiz? Biz kimiz, oğlum? Kardeşlerin, annen... Bu adam neden bu kadar kıymetli oldu birden, ha?
Fikret - Ben ne diyorum, sen ne diyorsun, ya?
Esma - Neyi esirgedik senden, oğlum ha? Neyi esirgedik senden, oğlum? Yani o üç günlük adam senin kardeşin oldu da biz nasıl el olduk?
Fikret - Gerçekten hazır mısın bunu duymaya? Aile olmayı esirgediniz.Tamam? Madem bu sizin aile sırrınızdı, niye bize söylemediniz? Siz değil misiniz bizi Adem'le aynı kefeye koyan? Ben ne yapıyorum? Sadece sizi haklı çıkarıyorum. Evet haklısınız. Tamam? Ben Adem'le aynı kefedeyim.
 

 

Değişmek zor

Adem -
Dilara mı geldi?
İdil - Dilara Hanım geldi. İnsanların sizi sevmediğini düşünmek artık eski bir bilgi, değil mi? Bu size babanızdan kalan bir miras, eski bir miras. Değişti o bilgi. Yok öyle bir şey. Belki artık etrafınızda sizi seven insanları fark edebilirsiniz.
Adem -  Bir insan nasıl çocuğuna karşı bu kadar kötü davranabilir? Üstelik tam tersi mümkünken... Nasıl oluyor ulan bu?
İdil - Haklısınız, çok haklısınız. Belki korktu anneniz, bencillik etti. Öfkesine, intikam alma arzusuna sizi alet etti. Belki ömrünüzün sonuna kadar onu affetmeden yaşamak da mümkün.
Adem - Tabi mümkün, mümkün tabi ki.
İdil - Tabi ki mümkün, değil mi? Canım siz öfkeyle yaşamaya alışıksınız zaten, değil mi?  Babanıza duyduğunuz öfkeden açığa çıkan boşluğa annenize duyduğunuz öfkeyi koyarsınız. Oh, rahat! Hiçbir şey değişmeden rahat rahat yaşarsınız. Değişmek çok zor bir şey, Adem. Ama gerçekten bu yükü ömrünüzün sonuna kadar sırtınızda taşımaya mecbur musunuz? Belki çocuk Adem'e geçmişi en baştan, yeniden anlatabiliriz. Seçim sizin.
 

 

Vazgeçme

Dilara - Bir diyeceğin var gibi.
Adem - Var... da işte uygun kelamı bulamıyorum. 
Dilara - İyisin. Aslolan bu. Zorlamanın anlamı yok bazen. İnsan, böyle kendini bataklıktaymış gibi hissediyorsa, çabayı bırakmalı belki de. Çabaladıkça batıyor çünkü. Olanı olduğu gibi kabul etmek gerek. Eğer seni iyileştirmek istediğim için bu noktaya geldiysen, kafan bu yüzden karıştıysa ben gerçekten çok özür dilerim, Adem. Ben yardım etmek istedim sadece. 
Adem - Ben sensiz batarım.
Dilara - Ben sana iyi gelmedim, Adem. Sen de bana... Ben bugün kardeşimi de kaybettim. Boranlara da yakın değilim. Ayakta kalma bu kadar. Git eve dinlen sen de.
Adem - "Ben seninle Boranlar yüzünden evlenmedim. Ben seni sevdim. Ben sana aşığım. Sana hep aşıktım." desem... Bugüne kadar yaptıklarım, yapamadıklarım, sana yaşattıklarım için özür dilesem... Hım?
Dilara - Senin yaraların beni yaralıyor. Sen benim gücümü çok aştın. Ben seni yaralarınla birlikte sarabilirim sandım ama hadsizlikmiş bu. Benim bizi toplamaya gücüm yok, Adem.
Adem - Benim toparlamama izin versen...Sana yaslanmadan, sana omuz vererek... Sen de benden vazgeçme. Lütfen. Lütfen.
 

 

Büyükler n'apacaklarını bilirler

Emir -
Neden ağlıyorsun?
Süreyya - Bugün, öyle biraz kötü bir gün de benim için.
Emir - Sen de mi anneni özledin?
Süreyya - Ben annemi hep özlüyorum da, bazı gün biraz daha fazla özlüyorsun. N'apacağını bilmediğim zamanlarda.
Emir - Ama büyükler n'apacaklarını hep bilirler ki... Benim annem bilirdi.
Süreyya - Benim de... Ama ben bilmiyorum.
Emir - Sorun ne?
Süreyya - Bazen karşı taraf için iyi bir şey yaptığını düşünürsün. Ama karşı taraf öyle düşünmez. Sonra yanlış yaptığını anlarsın ama karşı taraf sana çok kırılmıştır.
Emir - Babamla mı tartıştınız?
Süreyya - Yok. Dilara Abla'nla. Galiba o da artık benle konuşmayacak. İstemeden etrafımdakleri kırmak ve küstürmek gibi bir özelliğim oldu benim.
 

 

 Emir - Babamın dediğine göre balonların halledemeyeceği üzüntü yokmuş.

 

Bölüm özeti Oyuncu kadrosu Genel Bilgiler Haftalık Dizi Programı